Adana’ dan İspanya’ya ve oradan İstanbul’a taşınan hayat hikâyesinde; “Aura” adlı defilesini Kiev ‘de bulunan Arsenal Müzesi’nde, elli kişilik Ukrayna Senfoni Orkestrası’na Vivaldi’nin Dört Mevsim’ini saatlerce çaldırarak gerçekleştirdi. Tasarımlarını mekânla bütünleştirişindeki farklılığını İzmir’de yaptığı “Mystery Garden” defilesiyle bir kez daha deneyimledik. Podyumu tamamen bir ormana dönüştürmüştü. Hem de gerçek bitkilerle… Tasarımlarında kullandığı renkler ve tarz sayesinde; ürün ister bir mayo olsun, ister bir gece giysisi bize hem çok farklı boyutları hem sade bir ihtişamı ulaştırıyor.
Yıllar önce, Cihan Nacar’ı ilk kez Four Seasons Bosphorus Otel’de yanınızdan dev gemiler geçerken podyumda yürüttüğü kıpkırmızı mayolarla tanıdım. Mayoların sadece denizde giyilebileceği düşüncesini değiştirmişti o zaman… Yakında yurt dışında yine bir defilesi olacak olan tasarımcımız; ülkemizin adını dünya modasında başarıyla temsil etmeye devam ediyor.
Kalbinin de güzelliği nedeniyle bu başarılarının daim ve dünya başkentlerinin pek çoğunda mağazalarının olacağından eminim.
Bugüne kadar yurt içi ve yurt dışında bir çok defile yaptınız. Sizde en çok iz bırakanı hangisiydi?
Sanırım ben de en çok iz bırakan; Kiev’de “Aura” koleksiyonum için yaptığım defileydi; çünkü şehrin bambaşka bir atmosferi vardı. Arsenal Museum’da elli kişilik bir senfoni orkestrasıyla yaptığım bu işin mutluluğu tarif edilemez… Bir diğeri ise geçtiğimiz günlerde; Türkiye’nin ekonomik ve kültürel mirası olan İzmir Fuarı’ndan doğan, IF Wedding Fashion İzmir Fuarı’nın gala defilesinde tanıttığım “Mystery Garden” adlı defilemdi.
Tasarım çocukluk hayaliniz miydi, bu hayali gerçeğe dönüştürme süreciniz nasıldı?
Evet ,çocukluk hayalimdi. Bu bilinçle doğmuşum gibi hissediyorum… Beş yaşımdayken de çizim yapıyordum. O yaşlarda dahi moda tasarımcısı olma planlarım vardı. Bu istekle büyüdüm. Bu benim yaradılışımda vardı gibi hissediyorum…
Sizce Türk modası, dünya modasının neresinde?
Eskiden Türk tasarımcılar dünya podyumlarında yer almıyordu; fakat son dönemlerde bir çığır atladığımızı düşünüyorum. Tekstil sektörünün deviyiz. İhracat, üretim anlamında da ilklerdeniz ama moda tasarımında geride kaldık. Umarım bu ön yargıyı yıkabiliriz.
Geleceğe yönelik proje ve hayalleriniz neler?
Bir Türk markanın moda tasarımcısının; dünya çapında duyulmuş bir markaya dönüşmesi… Dünya moda haftalarında defileler yapmak, dünya başkenti sayılan şehirlerde mağazalaşma gibi bir hedefim ve planım var. Bunu için de elimizden geleni yapıyoruz.
Modanın farklı tasarım alanlarıyla ilişkisini ve etkileşimini nasıl değerlendiriyorsunuz ? Bir tasarımcı sadece modayla sinirli kalmalı mı, yoksa dekorasyon, endüstri veya mimariyi de biçimlendirebilmeli midir?
Bu saydıklarımızın hepsi bir ana başlık altında toplanacak olsa; o sanat olurdu. Dolayısıyla; bir moda tasarımcısının vizyonu ve eğitimi, sadece moda tasarımı yapmak üzerine değildir. Örneğin; ben Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunuyum. Aynı zamanda endüstriyel tasarım dersleri aldım. Biri daha fazla uzmanlık, tecrübe ve referans gerektirdiği için ayrışmaya başlasa da genel olarak baktığımızda hepsi bir bütün…
Cihan Nacar nasıl bir çocuktu? Aile ve okul hayatı nasıldı?
Kalabalık bir ailede, çok mutlu bir çocuktum. Dört çocuğun en küçüğüyüm. Adana’da doğdum ve büyüdüm. Bugün yakaladığım başarılarımın en büyük nedeni; ailemin beni hep destekliyor olması.
Sizce moda nereye doğru evriliyor? Sizce gelecekte mesela 2150 yılında dünyada moda nasıl olacak?
Bundan yüz yirmi dokuz yıl önce: “Bugünün modası nasıl olacak?” deseler kim bilir o dönem insanları ne derdi… Her dönemin kendine has ruhu olsa da; bir sonraki döneme mutlaka bir parça ya da bir kumaşın diğer kumaşlarla başkalaştığı formlar taşınıyor. Hep bir geçmişe dönüş oluyor. Modada da müzikte de… Hayatın her alanında… Belki bugün gibi olur, belki bambaşka…
Giysilerimizin ruhumuza ve moralimize etkisi nedir?
“Kendini nasıl hissediyorsan öyle giyinmek” diye bir klişe var ama bir yandan da doğru olduğuna inanıyorum. Aslında; giyinmek tamamen bunun üzerine kurgulanmış. İnsanların kendilerini ifade etme biçimi… Mesela ben boğazlı kazakla hiç rahat edemem; bu da hal ve tavırlarıma yansır.
Bu mesleği yapmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Bu iş çok uzun bir yolculuk… Belki de hayatınız boyunca uğraşmanız gerekiyor. Ayağınıza takılan taşlar olabilir… Hemen vazgeçmeyin. Moralinizin bozulduğu ilk anda, modunuzun düşmesine izin vermeyin. Bir süre sonra bu sorunlarla mücadele etmenin yolunu öğreniyorsunuz ve hayatınız çok kolaylaşıyor. Hele ki sevdiğiniz bir işi yapıyorsanız; hepsine değeceğini göreceksiniz.
Pandemi ve türevi nedenlerle yapılan dijital defileler istenen sonuca çok uzak mı kaldı yoksa daha mı etkili oldu? Hangi tür defileyi tercih ediyorsunuz?
Maalesef, iki senedir pandemi dolayısıyla dijital defileler yaptık. Bu anlamda ben biraz daha eski kafalıyım. Dijital dünyaya ayak uydurmamız gerektiğini biliyorum. Elbette, kayıtsız kalmamalıyız. O platformda çok kıymetli işler yapılıyor; fakat özünde bu işlerin bir arada, birbirine dokunarak ve daha sıcak temasla yapılması gerektiğine inanıyorum. Bu sürecin artık çok uzamamasını temenni ediyorum. Defilelerimin finalinde, izleyicilerimin gözlerindeki ışıltıyı görmek benim en büyük motivasyonum… İzmir defilesi, pandemiden sonra yaptığım ilk seyircili defile oldu. İnanılmaz keyifliydi…
Nelerden ilham alırsınız? Yaratıcılık anlamında nelerden beslenirsiniz?
İlham kaynaklarım her sezon değişiyor. Bir sezon şehir hayatının kaosundan ilham alıyorum, bir başka sezon dingin bir ruh haliyle koleksiyonumu yapıyorum. Genel olarak; ana temam kadınlar oluyor. Kadınlar, onları ruh hallerini, beğenilerini ve vizyonlarını işlemeyi çok seviyorum. Son dönem çok masalsı ve fantastik hikâyelerden etkilendiğim için bunu yansımalarını göreceksiniz… Ortak iki temam; kadın ve sanat.