Sanat aşığı bir aileden gelen Niran Hürel Herder tiyatro, felsefe ve pazarlama eğitimleri olan, her daim kendini geliştirmeye açık, başarılı bir stratejist, moda ve kozmetik iletişimcisi, etkinlik yöneticisi. Yüzlerce mağaza açılışı ve etkinlik organizasyonunda imzası bulunan Hürel, sektörde kendini nasıl canlı tuttuğundan en unutulmaz anlarına, sanatın hayatındaki yerinden İstanbul aşkına kadar olan birçok konuya MAG Okurları için yanıt veriyor…
Etkinlik, organizasyon sektörüne girmeye nasıl karar verdiniz? Sizi bu sektöre yönlendiren etkenler nelerdi? Pazarlama iletişimi yönetimi üzerine yüksek lisansınız da bulunuyor…
Farklı sektörlerin iletişim alanlarında senelerce çalıştıktan sonra 2011’de bugünkü kariyerimin temel taşlarını oluşturan kurumsal serüvenim başladı. Bundan on iki sene önce, o zaman Türkiye pazarına yeni giren Yves Rocher’nin iletişim departman yöneticisi oldum. Markanın Türkiye pazarı ile tanışması, buluşması ve büyümesi sürecinde on sene görev aldım. O zaman, strateji belirlemeksizin her yeni ürün tanıtımında güzellik editörleri ve blogger’larla buluştuğumuz lansmanlar düzenledim. Büyük bir tutkuyla, yüzden fazla ürün lansmanına, stratejik mağaza açılışına imza attım. Bugün dönüp baktığımda yüzüncü mağaza ve iki yüzüncü mağaza açılışı, Yves Rocher’nin altmışıncı yıl kutlaması ve benim için her zaman en özel anılarda yer alacak olan ve bana ikinci titrimi de getiren Yves Rocher Vakfının “Toprağın Kadınları” yarışmasını, Kadınlar Günü kapsamında Fransa İstanbul Başkonsolosu ile kutladığımız resepsiyonlar… Hepsi bugün hâlâ heyecanını iliklerime kadar hissettiğim benzersiz davetlerdi. 2020 sonuna doğru kendi şirketimi kurdum ve markalara freelance danışmanlık vermeye başladım. Bugüne kadar sayısız marka ile iş birliği yaptım. İlki yine Fransız global bir marka olan Avene’di. Fashion Week Istanbul, Efes, yerel markalardan Hacettepe Üniversitesi profesörleri ile geliştirilen yeni nesil ağız bakım ürünleri markası T-brush ve benim için en kıymetlilerinden biri Cihan Nacar. Hem en yakın erkek arkadaşım hem de iş arkadaşım. Cengiz Aktürk de, bir yıla yakındır çok severek çalıştığım markalarımdan biri.
Organizasyon sürecini yönetirken en çok zevk aldığınız kısım hangisi oluyor?
A’dan Z’ye tüm süreci yönetebildiğim etkinlikleri seviyorum. Mekân seçiminden belirlediğim konsepti kafamda canlandırdığım anlara, dekorasyondan davetiyeye kadar hepsi aynı derecede kıymetli. Öncesi süreç ayrı heyecan, sonrası ise apayrı. Hayal ettiğiniz kurguyu canlı kanlı görmek paha biçilemez. Ben tüm basılı işlerim için yıllardır İlkay Işıkgüner ile çalışıyorum.
Sektörde kendinizi nasıl yeniliyorsunuz? Gelişim için neler yapıyorsunuz?
Yenilikleri takip ederek: Yeni dijital yayınları, yeni influencer’ları, yeni trendleri…Benim işimde network çok önemli. Bu işi yıllardır yapan, blog döneminden gelen arkadaşlarım kadar her gün bir davette tanıştığım yeni influencer’lar da çok değerli. Gün geçtikçe, özellikle belirli bir kategoriyi sahiplenen ve işini layığı ile yerine getiren yaratıcı kişilerle tanışıyorum. Make-up artist’lerden stilistlere, editörlerden oyunculara uzanan geniş bir yelpaze. Tiyatro eğitimi aldığım yıllarda kulağıma küpe olmuş bir cümlesi var hocamızın: “Jonglörseniz ve insanlar neden tiyatro eğitimi alıyorsunuz derlerse, onlara jonglör rolü geldiği zaman sizi aramalarını söyleyin.” demişti. Hayatta kendinize kattığınız her şey bir yerde sizin elinizden tutuyor. Ben felsefe eğitimi aldım üniversitede. Galatasaray Üniversitesinde ise pazarlama iletişimi yönetimi yüksek lisansı yaptım. Tiyatroya izleyici kimliğimle zaten âşık bir insan olarak da Müjdat Gezen’de eğitim aldım. Öğrenciliği çok seviyorum. Her gün bir insandan, bir durumdan bir şey öğreniyorum. Felsefenin en güzel yanı sanırım dünyaya bu gözle bakabilme yetisini bana kazandırmaktı. Etik nedir, ahlak nedir, din nedir, siyaset nedir ? Hep sorgulama… İletişim bu nedenle ruhuma çok iyi gelen bir meslek.
Bir organizasyonu başarılı kılan nedir? Dikkat edilmesi gereken kriterlerden bahseder misiniz?
En özet haliyle; organizasyondan mutlu ayrılan konuklar, markadan gelen güzel dönüşler. İşi sahiplenmek yalnızca organizasyon için değil, her iş için geçerli bir başarı kriteri. Sahiplendiğiniz iş karşı tarafa yansıyor. Yalnızca ticari bir ilişki ise bu da o kadar yansıyor. Güler yüz. Tiyatro sahnesine nasıl çıkıyorsa bir oyuncu, bütün derdini tasasını geride bırakarak; onun gibi. Benim sahnem de markalarla influencer ve oyuncu arkadaşlarımı, basın mensuplarını buluşturduğum yer. Oraya hiçbir olumsuzluğu yansıtmam, yansıtılmasını da istemem. Çok kalabalık davetlere de imza attım. Herkesle tek tek ilgilenmek çok kıymetli. Moda iletişimi, kozmetik iletişiminden çok daha farklı dinamiklere sahip. Orada “front row” var. Backstage var. Prodüksiyon var. Sektörün ne olduğundan bağımsız olan ortak başarı unsuru ise insan ilişkilerindeki dengeyi sağlayabilmek.
Unutamadığınız bir etkinlik anınız var mı?
Geçtiğimiz ay Çırağan Sarayı’nda Cihan Nacar’ın kreatif direktörü olduğu Cengiz Aktürk defilesini gerçekleştirdik. Prodüksiyondan, davetlilerimize, basının yoğun ilgisine kadar her şey muazzamdı. Defile bitiminde top modeller Çağla Şıkel, Tülin Şahin ve Cihan Nacar ile oldukça duygulu anlar yaşadık. O kadar yoğun bir duygu seli oldu ki hiçbirimiz gözyaşlarımıza hâkim olamadık. Benim için ayrı bir önemi de vardı o gecenin. Bundan çok seneler önce moda ve kozmetiğin ayrılmaz ikili olduğuna derin inancımdan dolayı Yves Rocher’yi, Mango defilelerinin beş sezon boyunca backstage sponsoru yapmıştım. Sevgili eşim Glen de Mango’nun modellerinden biri olarak podyumdaydı. O gece tanışmıştık. Kim derdi ki seneler sonra o ölçekte bir defilenin iletişimini üstleneceğim ve eşim beni izleyecek… Benim için Çırağan Sarayı bu sebeple başlı başına çok özel.
Sanatın hayatınızdaki yeri nedir?
Sanatçı bir aileye doğmuş, onların müziğiyle ve en önemlisi derin değerleri ile büyümüş biriyim. 3 Hürel benim için yalnızca babam ve amcamlar değil, bir akımın kurucusu. Anadolu rock kültürünü seviyorum. Sevenler Ağlarmış, Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş gibi zamansız şarkılarının yanı sıra dönemin ruhunu, acısını, gerçeğini yansıtan şarkıları tam olarak beni ifade ediyor. Müzik, özellikle de rock müzik çok severim. Gençliğim İstiklal Caddesi’nde canlı müzik barlarında geçti. Bu mesleğe sahip olmasaydım tiyatroda ilerlemeyi isterdim. İyi bir izleyici olmaya çalışıyorum. Yeni sezonda izleyeceğim oyunları not aldım. Moda’da Haluk Bilginer’in kurucusu olduğu Oyun Atölyesi’ni çok seviyorum. Müzikalleri yurt dışında takip etmeyi seviyorum.
İstanbul aşığı ve uzmanı bir babanın kızı olarak, İstanbul’a karşı duygularınız neler? Dünden bugüne neler değişti?
Keşmekeşi hepimizi yorsa da doğduğum, büyüdüğüm yer. Sevgili babam Haldun Hürel, İstanbul’u ders olarak üniversitelere koyan kişi. Yirmiden fazla kitapta imzası var. İstanbul’un pek çok sokağına da ismini verdi. Ben onun kitaplarını kendime rehber edinip onun da çok sevdiği gibi “sokaklarında kaybolmayı” seviyorum. Aşkla nefret arası gidip gelen bir duygu İstanbul. Amerikalı eşim de burayı çok seviyor. Burası şimdi, yeni ailemle yuvam. İlkokulu okuduğum sokakta yaşadığım, her köşesi ayrı anı olan koca bir kitap İstanbul; her sayfasında, semtinde ayrı hisler barındıran. Çirkin yapıları görmediğim gece saatlerini ayrı seviyorum. Kültür mirası en değerli miras kanımca. İstanbul’da her adım başı bir miras var ama maalesef korunmuyor çoğunlukla ve sahip çıkılmıyor. Avrupa’da görmek için upuzun kuyruklara girdiğimiz yapıların, burada üzerlerine yapıştırılan ilanlardan, bakımsız çöplerinden bize seslenen çığlıklarını duymuyoruz. Çok üzücü…
Bir sonbahar gününde, gündüz ve gece kombini olarak daha çok ne tercih edersiniz? Modanın hayatınızdaki yeri nedir?
Ben şu sıra tam bir kot-tişört insanıyım. 60’lı dönemleri çok sevdiğim için eskiden o dönemin ruhunu yansıtan kıyafetleri giyerdim. Şimdi iki yaşında çocuklu ve çalışan bir anne olarak lekesiz, temiz bir şekilde evden çıkabiliyorsam şanslıyım. İşin esprisi bir yana, modayı çok seviyorum. Moda dipsiz bir kuyu. Trendlere kendimi tamamen teslim etmesem de mutlaka takip ediyorum ve kendi stilimi yaratıyorum. Sonbahar ve kış en sevdiğim iki mevsim. Laciverte inanılmaz bir tutkum var. Onu giyince sanki geri kalan her şey kendiliğinden tamamlanıyor. Retro esintili bir parça bulursam kaçırmam. Özellikle kayak motiflerine bayılıyorum kazaklarda.
Seyahat etmekten en çok keyif aldığınız yer neresi?
Klişe de olsa Paris’i harmonisinden ötürü çok seviyorum. En sık gittiğim şehir de orasıydı senelerce. New York’u da çok seviyorum. Orada geçen bir film izlerken iliklerime kadar hissettiğim yegâne şehir. Belki en sık gidilen yerler bu hissi veriyordur. Bunun dışında Bask bölgesinden çok etkilenmiştim. Yalnız gezgin olarak çok yere gittim. Vittoria diye bir yerden çok etkilenmiştim İspanya’da.
Ailenizle yapmayı en çok sevdiğiniz aktivite nedir?
Bu yaz annem, babam, eşim Glen ve oğlum Dorian ile beraber Bodrum’daki evimizde kaldık. Hayatta en sevdiğim insanlar onlar. Kalabalık sofraları çok severim. Tek çocuk olduğum için bunu yaşayamadım ama şimdi iki ailem olduğu için beraber olduğumuz her şeyi çok seviyorum. Ailem gibi gördüğüm yakın arkadaşlarımla ise loş bir mekânda saatlerce sohbet etmek en sevdiğim şey. Biri Dusseldorf’a yerleşti. Onu ziyarete gitmek için sabırsızlanıyorum.
Önümüzdeki dönemde ne gibi etkinlikleriniz olacak?
Moda ve kozmetik alanında hem global markalar hem yerel markalarla güzel planlarımız var. Fransa, Amerika, Türkiye, Polonya menşeli markalarla çalıştım. Çok yakında Hindistan menşei olan bir marka iş birliğim olabilir. Festivaller, defileler, hepsini heyecanla bekliyorum