NE KADAR GERÇEKSİNİZ?

ne-kadar-gerceksiniz?

Sırtlandığımız toplumsal roller ve mükemmellik ideolojisi yolunda taktığımız maskelerle, asla göründüğümüz gibi değiliz. Peki biz gerçekten kimiz?

Sinemada 2010 yılında izlediğimiz “Siyah Kuğu”da Natalie Portman; teknik mükemmellik takıntısıyla benliği sarsılan, zihninde ve vücudunda ağır yaralar alan New Yorklu balerin “Nina”yı canlandırıyordu. Bir genç kızın kusursuzluğa uzanan ve aynı zamanda gerçeklikten uzaklaşan tehlikeli yolculuğu, aslında bu post-modern çağda çoğumuzun mükemmel olma yolunda yaşadığı gel-gitlere tercüman oluyor. Mükemmel ilişkinin, mükemmel anneliğin, mükemmel bir kariyerin, mükemmel vücutların peşinden koşarken aslında nasıl da farklılaştığınızın, kusursuzluk uğruna ve sırf toplum böyle emrettiği için büründüğünüz sahte kimliklerin ardında, gerçek benliğinizi giderek yitirdiğinizin farkında mısınız?

İçinde yaşadığımız çağda toplumsal kodlar her konuda mükemmelliği olumladığı, hep daha fazlasını emrettiği için bizler de o yolda yürüyor, aslında herkes gibi olabilmek, alkışlanmak ve ötekileşmemek uğruna, ünlü psikiyatri profesörü James Masterson’un “Gerçek Kendilik” kitabında da altını çizdiği gibi “sahte kendilik”lerle yaşıyoruz. Muhteşem bir ilişki yaşadığımızı söylerken aslında aşk acısıyla kıvranıyor, sağlıklı beslenmenin faydalarına övgü yağdırırken için için “fast food” hayali kuruyoruz. Her sabah ilk iş gazete ya da internette ünlülerin neler yaptığını takip ederken “Magazinden nefret ediyorum” diye söyleniyor, “Türkçe şarkı asla dinlemem” deyip Türkçe melodilerle coşuyoruz. Kısaca toplumsal hayatta hepimiz maskelerle yaşıyoruz, hiçbirimiz “gerçek ben” değiliz. Sahte kimliklerle çevreye gülücükler dağıtıyoruz.

Uzmanlar kişinin gerçek kendiliğinden çok uzak bir hayatı idame etmesiyle beraber, uzun vadede depresyona girebileceğini vurguluyor. Oysa kişinin hayatının sorumluluğunu aldığı, isteklerini gerçekleştirebildiği yani kendi olabildiği seçimler yapması, ona çok daha sağlıklı bir yolun kapılarını açıyor. Taktığımız takılar, büründüğümüz kıyafetler, yaptığımız makyaj, sürekli uğradığımız mekanlarla toplumun öngördüğü mükemmellik formatına uygun davranırken, gerçek benliğimize aykırı yüzler takınıyoruz.



“TOPLUMDAKENDİMİZGİBİ OLMAK BÜYÜKCESARETİSTİYOR!”


Kişisel ve Kurumsal İmaj ve İtibar Yönetimi Uzmanı, Gelişim Koçu Ömür İlbaş, kendilerine ayna tutmakta zorlanan bireylerin maske takmaktan başka çareleri kalmadığını vurguluyor. “Uzmanlara göre mükemmeliyetçilik, beyne zorluk çıkartan temel dürtülerden biri. Mükemmeli ararken; yolda hem kendinizi, hem de huzurunuzu kaybedebilirsiniz. Hayatın kontrolümüzden çıkmaması için atlıkarıncadan inmeyi başarmamız gerekiyor. Başarılı ve mutlu bir yaşam için gerçekçi hedefler koymak çok önemli. Olumlu tavırlarla kendimizi geliştirerek, geleceği belirleyen alışkanlıklar edinerek ve büyük resmi hatırlamayı bir yaşam biçimi haline getirerek başlayabiliriz işe. Verdiğim yüzlerce eğitim ve konferansta katılımcıların en çok zorlandıkları şeyin, kendilerine ait doğru ve gerçekçi bir model oluşturma becerisi olduğu ortaya çıkıyor. Harvard Üniversitesi’nden Prof. Howard Gardner ‘Kişisel zeka’nın öneminden söz ediyor. Kendilerine ayna tutmakta zorlanan bireylerin, çoğu zaman maske takmaktan başka çaresi kalmıyor. Bugün, toplumda ‘kendimiz gibi olmak’ büyük cesaret istiyor. Önce ailenin, sonra okulun, arkadaşların, eşin, patronun istediği gibi biri olmaya çalışırken aslında kim olduğumuzu hatırlamak zorlaşabiliyor.

İnsanın kendisine ait, doğru ve gerçekçi bir model oluşturma kapasitesini geliştirmesi ve bu modeli yaşamda etkin biçimde kullanabilme yeteneğini edinmesi mümkün. Bunun için kişinin önce kendisiyle barışık olması, öncelikle kendisine ve sonra da başkalarına masal anlatmayı bırakması şart. Sonraki aşamada başarı ve mutluluğa giden yolda, kişisel hedefler belirleyerek bir yol planı çizmesi ve disiplinle, sebatla bu planı uygulamaya koyması gerekecek. Konferanslarda, eğitimlerde ya da hayatın içinde karşılaştığım insanların birçoğunun öz saygı, hırs ve kıskançlık sorunları var. Hep yan masadaki kadının kıyafeti daha şık, takısı daha güzel, eşi daha yakışıklı ve zengin. Aynı şeyi iş yerinde de yapıyorlar. Onlara kalsa hep başkaları daha şanslı ve daha torpilli. Sürekli diğerlerine özenerek yaşayanlara söyleyecek tek bir söz var: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir! İşte bu nedenle, önce kendiniz olmayı, sizi siz yapan özellikleri geliştirmeyi, rol yapmadan yaşamayı öğrenip; gerçek hayatı ıskalamayın diyorum.”

Bir an için maskenizi çıkarıp içinizdeki yaşam coşkusunu hissederek, farkında olarak, tercih ederek, kararlarınızı kendiniz alarak, herhangi bir şeyi kaygılanmadan ve motivasyon duyarak yapmaya ne dersiniz?

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir