Bu başlık da neyin nesi diyebilir, çoğu zaman yaptığınız gibi tembelliği hiçe sayabilirsiniz. Oysa biraz ara vermenin, rahatlamanın sadece bir rehavetten çok daha anlamlı ve değerli olduğunu bilmelisiniz.
Alman tasarımcı Karl Lagerfeld’in üç yaşındaki beyaz siyam kedisi Choupette’i hepiniz tanıyorsunuz. Emrinde iki kişisel hizmetçiyle yaşayan, lüks otellerin kendine özel odalarında konaklayan, özet jetle seyahat eden, boş zamanlarında (dolu zamanlarında reklamlarda oynayarak milyonlar kazanıyor) uyuyan, koşturan, zıplayan Choupette Hanım imrenilecek bir tembelliği temsil etmiyor mu sizce? Ve de tembelliğin ötekileştirildiği, “to do list”lerin havada uçuştuğu, hepimizin daha hızlı, daha başarılı, daha etkin, daha çalışkan olmaya programlandığımız bu çağda Choupette, zarif ve hoş bir tembelliğe methiye düzüyor aslında ve bizi düşünmeye çağırıyor. Ne üzerine mi? Biraz duraklamaya, es vermeye, “dolce vita” yapmaya.
Ne zor geliyor değil mi kulağa? Oysa www.huffingtonpost.com’un kurucusu, iletişim devriminin kilit figürlerinden, medya, siyaset ve ekonomi dünyasının en başarılı isimlerinden Arianna Huffington, konferanslarından birinde, “Uykunun faydalarını keşfedin. Kariyerinizde yükselmek için çalar saatinizi kapatın” diyebiliyorsa siz de biraz yavaşlayabilir ve tembelliğin o kadar da kötü olmadığına inanabilirsiniz, tıpkı Konfüçyus’tan Nietzsche’ye birçok filozofun savunduğu gibi…
BEDENİNİZE NEZAKET GÖSTERİN
Bu yavaşlama akımıyla, yemekten cinselliğe, modadan güzellik dünyasına, tatilden eğitime “slow” (yavaş) hayattan nasibini almamış bir alan neredeyse yok gibi. Ama son zamanlarda çalışma hayatını temsil eden önemli kurumlardan gelen “tembellik” ve “yavaşlama” sinyalleri bize dinlenmenin, ara vermenin de en az çalışmak kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu gösteriyor. Pennsylvania Üniversitesi’nde Amerikalı yazar Kenneth Goldsmith önderliğinde başlatılan derste öğrenciler haftada üç saat boyunca internette sadece sörf yapacak. Goldsmith, dersin amacının sıkıntı ve boşluk duygularına kredi vermek olduğunu anlatıyor. Hız diktatörlüklerine karşı girişimler arasında ayrıca ABD’li online video kiralama şirketi Netflix’in çalışanlarına istedikleri zaman ücretli izne ayrılma hakkı tanıması da sayılabilir. Fransız Akademisi yazarlarından Dany Laferriere’in “L’Art Presque Perdu De Ne Rien Faire” (Hiçbir Şey Yapmama Sanatı) adlı bir kitap çıkarması, bir de böyle prestijli bir kurumun üyesi olarak kendini “Dünya Siesta Uzmanı” olarak tanımlaması, yine “öylece durmanın” aslında sandığımızdan da gerekli olduğunu açığa çıkarıyor. Kitabında şöyle diyor Laferriere: “Siesta yapmak, yağmuru seyretmek, hamakta uyumak, yıldızlara bakmak; şehir hayatının karmaşasından sıkılan ve yorulan bedenimize gösterdiğimiz en büyük nezaket.”