Biz şimdi Neyiz?

biz-simdi-neyiz?

Bir ilişki yaşıyorsunuz ama partnerinizle durumunuzu konuşmuyorsunuz. Arkadaş mısınız, sevgili misiniz ya da başka bir şey mi? Sizin adını koyamadığınız ilişkinizin ne olduğu, belki de bu sayfalarda gizlidir!

Formsante Ekim-Kasım 2024 sayısından

Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal

Günümüz ilişkilerinde sık duyulan bu soru, çiftler ya da kendilerinin çift olduğunu düşünen kişiler arasında geçen konuşmaların bir yerinde söyleniyor. Çabuk tüketilen birlikteliklerin yol açtığı kafa karışıklığının neden olduğu bu ve benzeri sorular, ilişkilerin çoğu kez tam olarak adlandırılamamasından kaynaklanıyor. Bu nedenle de Z kuşağı başta olmak üzere bekarların büyük çoğunluğu ilişkileri farklı ifadelerle tanımlıyor. Konu hakkında görüştüğümüz Psikoterapist Şafak Uzun, bununla ilgili olarak, “Hep bir ‘şey’ olduk, oluyoruz ve olmak istiyoruz. Önce birilerinin bebeği olduk. Sonra büyüdük, çocuklaştık. Önlük giydirdiler.

İstedikleri okula gönderdiler ve öğrenci olduk. Biraz daha büyüdük. Ben olmak için kapı çarpan olduk. Laf dinlemez hatta ipe sapa gelmez olduk. Sınavı kazanınca daha üniversiteli olmadan meslek sahibi olduk. Tembel olduk, güzel olduk, yeri geldi sırdaş ve de sarhoş bile olduk. İlişkiler kurup sevgili de olduk. Ne olduğumuzu bilmeden de bir şeyler olduk. Sanırım sonuna kadar da olmaya devam edeceğiz” diyor.

“Yaşadığımızın adını koymak zorunda mıyız?” sorusuna cevabınız “evet” ise sizi Psikoterapist Uzun’un bu terimlere ilişkin açıklamalarıyla baş başa bırakalım.

Sevgili: Gönülden sevilen, gönül verilmiş kişi olarak tanımlanır. Binlerce yıldır uğruna dağların delinip, krallıkların birbirine savaş açtığı ve türü gereği hemen her insanın içinde olmak istediği bir kavramdır.

Flört: Birbirine duygusal ilgi duyan kişilerin içinde bulundukları durum. Ne sevgili ne de arkadaş…

Kanka: Kardeş kadar yakın olan kimseler. Ergenler arasında çok sık kullanılır. Bir kanka yerini bir başka kankaya bırakabilir.

Arkadaş: Birbirlerine sevgi ve anlayış gösteren kişiler. Aslında insanın en çok ilişkide olduğu kimselerdir. Okul, iş, mahalle olmak üzere birçok yerde karşımıza çıkar. Kişinin çevresinde arkadaşı çok olduğundan vazgeçilmesi de kolaydır.

Dost: Gönüldaş ve iyi anlaşılan kimseler. Arkadaş ve kanka ötesi bir durum. Hemen herkesin istediği ancak çok zor ulaştığı bir ilişki biçimidir. Çok nadir bulunduğu ve oldukça zorlu bir yolculuktan sonra oluştuğundan kaybetmesi de zordur, acı verir.

Eş/partner: Hayat arkadaşı, resmi olarak birlikte olunan kişi anlamında da kullanılabilir. Sosyal normlar gereği ilerleyen ilişkinin aile olmadan önceki son hali de denilebilir. Çocuğun olması ise aile kavramını ortaya çıkarır.

Tek gecelik ilişki: Bir daha bir araya gelmenin mümkün olmadığı, sadece cinsel bir ihtiyacın karşılandığı, ertesi gün kişilerin hayata kaldığı yerden devam ettiği ilişkidir.

Seks arkadaşı: Aralarında duygusal bağ olmayan, sadece cinsel bir amaç için bir araya gelen kimseler olarak tanımlansa da bunu tek gecelik ilişkiden ayırmak gerekir. Zira tek gecelik ilişki gelip geçici iken bu ilişkide tanıdıklık, bildiklik vardır. Romantik bir ilişki içinde olmayarak beklentinin en aza inmesi, güven duygusu temelinde fiziksel ihtiyaçların karşılanarak devam ettiği bir ilişkidir.

Oda arkadaşı sendromu (Roommate syndrome): Bazı uzun ilişkilerde, özellikle de evliliklerde ortaya çıkan; tutkunun, aşkın, coşkunun yerini arkadaşlığa bırakmasıdır. Fiziksel ve duygusal olarak uzaklaşan partnerler, konfor alanını koruyarak hayatlarına devam eder. Sevgide ve saygıda azalma olmadan da devam eden bu ilişkinin en büyük özelliği alışkanlıklardır.

Bağlanma stili: Kendi içinde güvenli, kaygılı, kaçıngan olarak ayrılan insanın çocukluğundan beri yaşadığı deneyimler sonucunda diğer insanlarla ilişki kurma biçimleridir. Genellikle kişi bir bağlanma biçimi belirler ve ona göre hareket eder. Çocukluktan gelen temel inançlara bağlı olduğundan değişmesi zordur.

Aşk bombardımanı (Love bombing): Adı üzerinde, sizden hoşlanan kişinin aşırı ilgi, sevgi ve beğeni hali. Narsist bireylerin özellikle kendine değer vermeyen insanlara uyguladıkları ve etkili sonuç aldığı bir yöntemdir. Temelinde aileden alınmayan sevgi ve ilginin partner tarafından verilmesi, bu yolla kişinin geçmişten gelen sorununu çözülebileceğine dair bilinçaltı süreçleri yatar. Kendisine değer vermeyen kişi aşırı değer karşısında alışık olmadığı bir ruh haline bürünerek, daha önce hiç yaşamadığı değeri hissedecektir. Bu, bağımlılık benzeri bir durum yaratıp, kişi hep o bombardımanı isteyecektir. Fakat narsistik birey bunun dozajını ayarlayarak kişiyi kendine bağımlı yapmaya devam eder ve ona isteklerini yaptırır.

Hayaletleme (Ghosting): Bir görünüp bir kaybolma olarak tanımlanmakta olup, genellikle love bombing’den sonra ortaya çıkar. Buna maruz kalan kişi, “Her şey güzeldi, ne oldu şimdi?” sorusunun karşılığında kendisinde suçluluk hissederken, uygulayan ise hissettirmeye devam eder. Çünkü suçluluk, bağlanma sebebidir. Suçluluğun giderek azalıp ilişkinin bitme noktasında ise tekrar love bombing yapıp, kişiyi ilişkide olduğuna ikna ederek tekrar başa sarar. Kısaca, hayaletin sürekli orada olması ancak size hiçbir şey yapmaması gibi bir durumdur.

Manipülasyon (Gaslighting): İlişkide diğer kişiyi manipüle ederek, yapmadıklarını yapmış gibi göstermek. Kavram literatüre önce bir tiyatro oyunu, daha sonra da sinema filmiyle girdi. Son dönemde sık sık karşımıza çıkan hatta sosyal medyada en çok rating alan konulardan biri olan manipülasyon aslında her ilişkide vardır, ki olması da normaldir. Burada bahsi geçen ve sakınılması gereken, kötücül manipülasyondur. Her şeyin mübah olduğu narsist birey için önemli olan, ne olursa olsun kendisidir. Bu yolda karşısındaki kişiyi sanki varmışçasına, sanki yapmışçasına ikna ederek onu manipüle eder. “Sekiz adımda manipülasyondan kurtulmanın yolları” adlı bir çalışmanın bile manipülasyon olduğu bir dünyada, bireyin kendisini tanıması ve farkında olması, kötücül manipülasyona karşı en iyi önlem olacaktır.

Adını koymaya ne gerek var!: Yukarıda sayılanların hiçbiri olmayıp, aslında hepsi olan durumu anlatır. Son dönemde özellikle ergenler ve kendini ergen sananlar arasında oldukça yaygın bir ilişki biçimidir. Kaçıngan bir bağlanma olup, kişilerin özgürlük adı altında sorumluluk almama isteğine dayanır. Ve daha da önemlisi, kişilerin diğer ilişkilere açık olmalarını kolaylaştırır. Ayrılığın resmi olarak eş olunduğunda zorluğu, sevgiliyken kolaylığı, “Adını koymaya ne gerek var!” durumunda ise haber bile verilmeye gerek duyulmadığı bir rahatlık yaratır. Günümüz tüketim toplumu içinde git gide yerini sağlamlaştırmaktadır.

Kendini güvende hissetmek istiyorsa, mutlaka adını koymak zorundadır insan. Eğer yaşadığına bir isim bulamazsa tedirgin olur. Bu bilinmez bir ilişki olur, ki bu da insan doğasının “her şeyi bilinir kılma ilkesi”ne aykırıdır. Nasıl ki gökyüzüne bakıp bulutları bir şeye benzetiyorsa, güvensizlik duygusundan kaynaklı olarak ilişkiyi de bir şeye benzetmek zorunda olduğunu düşünür. İsmini koyarsa kendini güvende hisseder. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde belirttiği üzere, insan bu güven temelinde ancak aidiyet ve sevgi hissederek diğer bir insan ile sağlıklı ilişki kurar. Güven duygusu yeterince gelişmediğinde ise ilişkilerde kaçıngan veya kaygılı bağlanmalar ortaya çıkar. Bu da her iki taraf için sağlıksız bir ilişki modelidir.

“Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde belirttiği üzere, insan güven temelinde ancak aidiyet ve sevgi hissederek diğer bir insan ile sağlıklı ilişki kurar. Güven duygusu yeterince gelişmediğinde ise ilişkilerde kaçıngan veya kaygılı bağlanmalar ortaya çıkar. Bu da her iki taraf için sağlıksız bir ilişki modelidir.”

“ÖNCE KENDİNİ BİLMELİ İNSAN!”

İnsan kendini sürekli bir başkası üzerinden anlamlandırır. Sohbet ederken bile karşısındakinin göz kırpışının, anlatılanın hoşa gidip gitmediğinin bir kanıtı olduğu dünyada, insanın mutlaka başka birine ihtiyaç duyduğuna vurgu yapan Psikoterapist Şafak Uzun, sözlerini şöyle sürüyor: “Robinson’un bile Cuma’sı varken, ‘Ayna ayna söyle bana, bu dünyada var mı benden daha güzeli?’ sorusunun cevabı aynadan gelmeyecektir. Öyle Narkissos’un yaptığı gibi bir derenin kenarına oturup, sadece içinden gelen sese kulak vererek de olmayacaktır. Önce kendinden, sonra da ötekinden gelecektir cevap. ‘Biz şimdi neyiz?’ sorusu zor görünse de kolaylıkla cevabı bulunabilir. Asıl soru ‘Ben kimim’dir. Ben kimim ki biz olmaya çalışıyorum? Biz’in bir parçası olarak ben kendimi ne kadar tanıyorum ki bu ilişkide ne istediğimi ya da ne istemediğimi ortaya koyayım? ‘Ben kimim?’ sorusunun peşine düşmeden ‘Biz şimdi neyiz?’ sorusu, olsa olsa kendinden kaçmak olur. Gün geçtikçe sosyal medyanın da etkisiyle ilişki kavramına yeni isimler eklenecektir. İster ‘breadcrumbing’, ister ‘midsommar’ olsun; insan, bilme ve açıklama isteği doğrultusunda yeni kavramlar eklemeye devam edecektir. Ancak ne olursa olsun, insanın adını koyma ve bilme ihtiyacı asla değişmeyecektir. Hangi ilişkiye başlarsa başlasın, önce kendini bilmeli insan, sonra başkasında kendini bulmalı.”

“Sekiz adımda manipülasyondan kurtulmanın yolları’ adlı bir çalışmanın bile manipülasyon olduğu bir dünyada, bireyin kendisini tanıması ve farkında olması, kötücül manipülasyona karşı en iyi önlem olacaktır.”

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir