
Ayça Ayşin Turan doğallığı, içtenliği ve duygularını olduğu gibi yansıtmasıyla, hayatı tüm samimiyetiyle kucaklayan bir kadın. Onu daha yakından tanıdığınızda, bu sade tanımın ardında güçlü bir yürek ve anların kıymetini bilen bir ruh olduğunu hemen hissediyorsunuz. Ayça’yla “ben zamanı” diye anlattığı anlarda beraberiz.
Ayça’yla yağmurun ve soğuğun etkisini çokça hissettiğimiz çekim gününde bir araya geldiğimizde ona en büyük motivasyon kaynağını sordum çünkü öylesi bir soğukta, sabahın erken saatlerinde yollara düşüp şehir dışındaki sete gelmek için belli bir motivasyona sahip olmak gerekiyor. Gözleri parlayarak soruma cevap verdi: “Ailem, arkadaşlarım ve sevenlerim.”
Ailesine duyduğu sevgi ve kalbinin sesine güvenmesi, zorlandığı anlarda onu hep ayağa kaldırmış. “Hayat inişli çıkışlı ve engebeli zemin de oldukça kayganken, onların varlığı ve desteğiyle hep yolumda ilerledim ve ilerliyorum.” Hayatın içinde, anın değerini bilmeyi son projelerinden birinde derinlemesine öğrenmiş. “O kadar koşturuyoruz ki duygularımızı unutuyoruz, anı kaçırıyoruz. Halbuki hayat bir gün, o da bugün!” diyor ve ekliyor: “Sağlık varsa, her şeyin tadını çıkarabilirsiniz.” “Her karanlık gecenin, mutlaka bir sabahı vardır” cümlesiyse Ayça Ayşin Turan’ın hayatını özetleyen bir motto.
Oyunculuğa başladığında hayaller değil hedefler koymuş önüne. “Azimle, disiplinle çok çalıştım” diyor. Bugün geldiği noktada, iyi ki bu yolda ilerlediğini düşünüyor. “Her karakter bana bir şey öğretti.” Ama özellikle son projesi 39 Derecede Aşk’ta canlandırdığı Kumru karakteri, onun dünyasına yeni bir farkındalık katmış.
Ayça Ayşin Turan için başarı, insanların kalbine dokunabilmek demek. Oynadığı karakterlerle insanlara umut vermeyi ve onları düşündürmeyi seviyor. En unutulmaz geri bildirimlerden biri, bir izleyicisinin “Bu hikaye benim hayatımın aynısıydı” demesi olmuş.“ O an, ona yalnız olmadığını hissettirebildiğimi görmek beni çok mutlu etti” diye anlatıyor. Ayça, oyunculukla insanları buluşturmanın gücüne inanıyor. “Sanat, insanların duygusal dünyasına dokunmak için çok güçlü bir araç. Biz oyuncular, seyircilere sadece bir hikaye anlatmakla kalmıyoruz, onların kendi hayatlarında hissettikleri duyguları da ekrana yansıtıyoruz.” Oynadığı karakterlerle izleyicinin empati kurmasını sağlamanın ne kadar değerli olduğunu çok iyi biliyor. “Her karakter, birilerinin hayatından izler taşır.
Modayı tanımlarken sade, şık ve zamansız kelimeleriyle konuyu özetliyor. Gardırobunun vazgeçilmezleri mi? Jean’ler ve blazer ceketler. “Ama evde pijamalarımı giydiğim an dünyanın en mutlu insanı oluyorum” diye gülüyor. Ayça’nın tarzı, hem şıklığı hem de rahatlığı bir arada sunuyor. Modayla olan ilişkisi de tıpkı hayatına dair bakış açısı gibi: zarif ama rahat.
Paulmark iş birliğine imza atmadan önce, markanın tasarımlarındaki zarafet ve sadelik hemen dikkatini çekmiş. “Her parça şıklığı ve rahatlığı bir arada sunuyor. Ben de tam olarak böyle bir stil tercih ediyorum.” Çekimler sırasında, giydiği yumuşacık kazaktan hiç vazgeçememiş: “Paulmark koleksiyonundan sevdiğim tek bir parça seçemem, hepsi çok güzel, ama rahatlığını unutamadığım bir kazak vardı. Çekimde giydiğim o kazak gerçekten çok yumuşak ve sıcak tutan bir parça. Kış günleri için ideal.”
Hani bazen herkesin yoğun temposunda kaybolduğu anlar olur ya, işte Ayça tam o anlarda durup nefes almayı, kendi iç sesini dinlemeyi tercih ediyor. Bazen bu, bir cilt bakımı rutini ya da kısa bir yoga seansı oluyor; bazen de sadece rahat bir kazakla kış güneşinin tadını çıkarmak. Ama ne olursa olsun, sakin bir başlangıç onun hayatına dair en önemli özelliklerden biri. Ayça’nın “ben zamanı” dediği anlar, tam bir huzur terapisi! Sessizlik içinde kendisiyle baş başa kalmayı seviyor. Ruhunu dinlendirmek, yorgunluklarını atmak için birebir. “Kahvemi alır, bir film açarım.” Deniz kenarında bir yürüyüş de onun için adeta bonus.
“Kendi hikayenizi yazmaktan ve sesinizi duyurmaktan korkmayın.”
Hayattaki en anlamlı öğütlerden biri, ona “herkesi aynı anda memnun edemezsin” diye öğretilmiş. Bu sözle, sınırlarını daha iyi çizmiş ve kendine adil olmayı öğrenmiş. Ayça Ayşin Turan’ın hayatta güçlü bulduğu kadın tanımı da tam bu noktada devreye giriyor: “Güçlü kadın, yıkılsa da yeniden kalkıp kendini inşa edendir. Her zorluğa göğüs geren ve ışığını söndürmeyendir. Güçlü kadın demek, sadece demir gibi sert olmak değil, duygularını açıkça yaşayabilmek ve her zorluğun üstesinden gelmek demek” diyor ve ekliyor: “Ekonomik özgürlük önemli ama hayatta var olabilmek için mücadele veren her kadın, benim gözümde güçlüdür.”
Kadınların iş dünyasında, sanatta daha güçlü olması içinse şu sözleri söylüyor: “Eşitlik/eşitsizlik algısını değiştirmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız bence. Birbirimize destek olmalı, ilham vermeli ve ardımızdan gelenlere de yol açmalıyız. Kadın meseleleriyle ya da eşitsizliklerle ilgili konularda mikrofonların sadece kadınlara değil, erkeklere de çevrilmesi gerektiğinin taraftarıyım. Çünkü bu değişimin sadece kadınların sesleriyle değil, toplumsal bir dönüşümle mümkün olacağına inanıyorum.”
“Romantizm, küçük ama unutulmaz anlarda gizli”
Dostluk ve aşk da Ayça’nın hayatında özel bir yere sahip. Dostluğu, “karşılıksız sevginin en saf hali” olarak tanımlıyor. Aşk için ise, “tutku” kelimesine vurgu yapıyor. İster bir insana, ister hayata, ister işine… “Sevgi, saygı, sadakat, karşılıklı güven, özveri ve emek bir ilişkinin temelini oluşturan şeyler diyebilirim. Aşk ise daha genel anlamıyla bir şeye karşı duyduğunuz tutkulu yaklaşım sanırım bana göre. O yüzden işimi de aşkla yapıyorum hayata da aşkla bakıyorum diyorum her zaman ve yine aynısını diyeceğim.”
Ayça Ayşin Turan’ın net bir görüşü var: “Romantizm, küçük ama unutulmaz anlarda gizli.” En romantik anını soruyorum. Cevabı, bir gülümseme ve gözlerinde belirginleşen bir ışıltıyla geliyor. “Kendime saklamak isterim, ama şunu söyleyebilirim: Küçük bir çocuk gibi heyecanlandım, kalbim küt küt atıyordu.” Hiç beklemediği bir anda yaşadığı, kalbinin hızla çarptığı o özel anı hatırlıyor. İş dünyasında, özellikle de kariyerinde zirveye tırmanan bir oyuncu olarak, zaman zaman aşk ve kariyer arasında denge kurmak zor olabilir. Ayça, bu konuda oldukça realist. “Zor ama imkansız değil” diyor gülümseyerek. “Her şey karşılıklı özveri ve birbirimizin hayatına duyduğumuz saygıyla mümkün.” Bu, sanırım Ayça’nın hayatını yönlendiren temel bir felsefe. O, ne işine ne de özel hayatına kayıtsız kalıyor; her ikisine de tüm kalbiyle bağlı.
“Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim.”
Hayatın hızla geçtiği bu dönemde, zamanın değerini çok iyi biliyor. “Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim.” Bunu anlaması için, önce küçüklüğün ne kadar değerli olduğunu kavrayıp sonra da büyüdükçe zamanın hızla geçtiğini fark etmesi gerekmiş. “Büyüklerimiz hep ‘zaman değerli’ derdi ama insan gerçekten büyüyüp o noktaya gelene kadar anlamıyor. Bir anda ‘keşke çocukluğum geri gelse’ diyor insan. İşte o noktada zamanın kıymetini öğreniyorsunuz.”
Oxford sözlüğünün geçen sene yılın kelimesi olarak seçtiği “brain rot” kelimesi hakkında düşüncelerini merak ediyorum: “Çağımızın problemlerimden biri olduğunu düşünüyorum. Teknoloji ve tüketim çağından ötürü, özellikle de sosyal medyanın kullanımının bu kadar artmasıyla, hepimizin yaşadığı bir durum diyebilirim. Dijital dünyayla ve gerçeklik arasındaki ayrımı yapıp, zaman zaman yenilenmenin ve durmanın herkese iyi gelebileceğini düşünüyorum.
Ayça Ayşin Turan, sosyal medyanın gücünün farkında ve bu platformu doğru bir şekilde kullanmanın önemini vurguluyor. “Sosyal medya çok güçlü bir araç ama doğru kullanılmalı. Hem doğru bilgiler hem de yanlışlar hızla yayılabiliyor. Bu yüzden dikkatli olmak gerekiyor.” Ayrıca, toplumsal sorunlar konusunda da oldukça duyarlı. Kadına, çocuğa ve hayvanlara yapılan şiddetle mücadele etmek, Ayça için her zaman öncelik olmuş. “Kadına, çocuğa ve her türlü canlıya yapılan şiddetin ve vahşetin son bulmasını isterdim” diyor ciddi bir şekilde. Kadınların toplumdaki rolü ve yaşadıkları zorluklar hakkında ne düşündüğünü merak ederek, bu konuda bir sözü olsa ne olurdu diye soruyorum: “Kendi hikayenizi yazmaktan ve sesinizi duyurmaktan asla korkmayın. Çünkü bizim dokunduğumuz her yer, güzelleşir ve güçlenir.”