Adil Yıldırım: Kraliçenin Ardından Konuşulan Sırlar

adil-yildirim:-kralicenin-ardindan-konusulan-sirlar

Kraliçe Elizabeth’in ölümünün ardından dünyada bir dönem kapandı. Yaklaşık seksen yıl süren hükümdarlığı boyunca dünya tarihine damgasını vuran Elizabeth, “ölümsüz” lakabını almıştı ve bu metaforu hak ettiğini söyleyebiliriz, çünkü çevresinde ne olursa olsun çelik gibi bir iradeyle, olayların üstesinden soğukkanlılıkla gelmesini bildi. Nesillerin şahit olduğu bu liderlik yaşantısına göz atarken aynı zamanda satır aralarında kalmış detayları ve bilinmeyenleri sizlerle paylaşmak istiyorum…

Kız kardeşi Margaret ile aralarında dört yaş fark vardı ve kadınlar arası rekabeti ilk olarak kardeşi ile yaşadı. Babası VI. George’un ani ölümü üzerine yirmi beş yaşında tahta çıkan Elizabeth, hükümdarlığı boyunca kız kardeşinin sorunları ile uğraşmak zorunda kaldı. Öyle bir durumdaydı ki, eğer kız kardeşinin sosyete içerisindeki yaramazlıkları, tartışmaları ve sansasyonları ile ilgilenmeseydi kendisi de bu sorunların gölgesinde kalacaktı. Bir akrabanın, üstelik bir kardeşin ömür boyu problem haline gelmesi onu çok yordu; fakat liderlik özelliklerine fazlasıyla sahip olan Elizabeth bu sorunlarla sessiz ve derinden ilgilenip hepsini çözmeyi başardı. Öte yandan Margaret, 1986 senesinde verdiği bir röportajda şunları söylüyordu: “Kraliçenin kız kardeşi olmak demek, aslında hiçbir şey olmamak anlamına geliyor. Gücün odağına bu kadar yakınım ama çoğunlukla odada olduğumu bile fark etmiyorlar, çünkü gözler hep aynı yere bakıyor…”

Elizabeth’in yaşantısına baktığımız zaman dişi enerjilerin gizli saklı rekabetine şahit olduğumuz gibi, hiç gizlemeden ortaya dökülen rekabetler de karşımıza çıkıyor. Örneğin; “Demir Leydi” lakaplı Margaret Thatcher ile aralarında yaşananlar pek de hafife alınacak türden değil. Muhafazakâr Parti Lideri Thatcher, 1979 senesinde İngiltere Başbakanı olduğunda tam on bir sene sürecek büyük bir savaşın kendisini beklediğini bilmiyordu, çünkü kendisinden önce başbakan olan tüm erkek siyasetçilere son derece yumuşak davranan Elizabeth daha ilk görüşmelerinde ona şunları söylemişti: “Ben kadınların siyasette başarılı olabileceklerine inanmıyorum, çünkü çok duygusallar. Ben yönetimde asla duygularımı kullanmam ve kraliçe olmak bunu gerektirir.” Thatcher bu sözleri duyunca savaş teklifini kabul eden şu yanıtı verir: “Efendim, biliyor musunuz ben sizden yedi ay kadar büyüğüm, aramızda bir liyakat konusu varsa ben sizden önce geliyorum…” On bir senelik başbakanlığı süresince hiçbir zaman kraliçe ile uyumlu bir ilişki kuramayan Demir Leydi, her fırsatta dostları ile yaptığı sohbetlerde kraliçenin kendisini sevmediğini dile getiriyordu. Tarihe baktığımız zaman, örneğin Bizans tarihinde tüm entrikaları çeviren kadınlar değil midir?

Ya da şöyle soralım; bir kadının başka bir kadının başarısından mutlu olduğu görülmüş müdür?

Kadınlar arası rekabetin Elizabeth’in yaşantısına damga vurduğunu belirttim. İşte şimdi herkesin bildiği bir rekabete geliyoruz. Prenses Diana ile aralarında yaşananlar. Kral tahtına oturan Charles, bugün eşi ve aynı zamanda kraliçe olan Camilla Bowles ile evlenmek istediğinde takvimler 1981 yılını gösteriyordu ancak, Elizabeth sosyete çevrelerinde pek de iyi bir ünü olmayan bu isme karşı çıkarak oğlunun mutluluğuna engel oldu. O dönem Diana Spencer isimli genç bir kızla flört etmeye başlayan Charles, onu ailesi ile tanıştırdığında bu sefer karşı çıkmak istemeyen kraliçe, hemen bu isimle evlenmesini istedi ve kısa zaman içerisinde evlendiler. İlginçtir ki, düğünlerinden önceki geceyi Charles asla unutamayacağı sevgilisi Camilla Bowles’un yanında geçirmişti. O dönem prens olan Charles ile Diana’nın evliliğine baktığımızda daha başından itibaren hatalı bir evlilik olduğunu görüyoruz. Ailesinin zoruyla evlendirilmiş Charles, kısa zamanda bunun farkına varıyor ancak, yıllar boyunca ailesinden boşanma konusunda izin alamıyor. Şöyle ki; Charles annesinden asla sevgi görememiş ve babasının varlığını hiç hissetmemiş yalnız bir adam. Dolayısıyla bir kadına ilgi göstermeyi değil, bir kadının ona ilgi göstermesini tercih ediyor. Öte yandan Diana Spencer, kendisinden on üç yaş küçük, genç ve ilgiye aç bir kadın. Dolayısıyla sürekli olarak daha fazla ilgi istiyor ve alamadığı zaman hemen tartışma çıkartıyor. Bu kadar genç ve trip atmayı seven bir kadını, Charles gibi içine kapalı bir adamın idare edebilmesi neredeyse imkânsız ve evlilikte kısa zamanda sorunlar baş gösteriyor. Kraliçe Elizabeth’in, bu evlilikteki sorunların ciddiyetini fark etmesi için tam on beş sene geçmesi gerekiyor ve sonunda boşanıyorlar. Dünya genelinde kamuoyuna bakıldığında herkes Diana’nın mağdur edildiğini düşünür. Oysa evli oldukları süre boyunca tüm kraliyet ailesinin Charles’ı suçladığını ve herkesin Diana’yı mükemmel gelin olarak gördüğünü kimse bilmez. Buna rağmen Diana bu desteği yeterli görmüyor ve röportajlarında eşine laf sokmayı, onu iğnelemeyi bir zevk haline getiriyor, Charles bu manipülasyonlara hiçbir zaman yanıt vermiyor. On beş senelik evliliğin ardından Diana’nın aslında hâlâ ergen bir kız çocuğu olduğunu anlayan kraliçe, boşanmalarına izin verip oğlunu kurtarıyor ve yıllar sonra şunları söylüyor: “Ben Charles’ın üç tane çocuğu olduğunu bilmiyordum!”

Dünya tarihinin uzun bir dönemine damga vuran Kraliçe Elizabeth’i sadece kadınlarla yaşadığı rekabetler açısından değerlendirmek bile onun hükümdarlığı boyunca nelerle uğraştığını bize gösteriyor. Şimdi kralın zamanı… Ne olursa olsun annesinin gölgesi her zaman onun üstünde olacak.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir