Bir mücevheri değerli kılan şeyin, üzerindeki taşlar değil,ona atfedilen duygular olduğunu söyleyen Bir Karat kurucusu Ezgi Nur Taşın, mücevherin derinine inerek markasının ayrıntılarından bahsediyor.
Kendinizden de bahsederek markanızı anlatır mısınız? “Bir Karat”ın hikâyesi nasıl başladı?
Klinik psikolog ve mütercim tercüman olarak çift ana dal mezunuyum ve klinik psikoloji yüksek lisans programım halen devam ediyor. Türkiye’de pek uygulaması olmayan ve İspanya’da katıldığım Satın Alma Davranış Psikolojisi eğitimim sonrasında İspanyol psikolog ve mücevher tasarımcısı eğitmenimin yönlendirmesi ve tavsiyesiyle, her kadının sevgilisi olan mücevherlere yöneldim. Klinik psikologluğumu da devam ettiriyorum. Bir Karat’ın arkasında çok kuvvetli bir ekip var aslında, senelerin tecrübesine sahip bir ekip. Bir gün, “Hanımlar, beyler; artık sadece metal ve pırlanta satmaya çalışmayı bırakın. Biz bir hayat tarzı sunuyoruz!” dedim. Tabii önce bir gözler açıldı, “Yüzük sadece bir fotoğraf karesi olamaz, o yüzüğün içindeki duyguları, mutlulukları paylaşmamız lazım. Belki o fotoğrafta yüzük minicik olacak ama anlamı kocaman!” diye ekledim. Ardından, biraz şüpheli bakışlarla karşılaştım ama sonunda onları ikna ettim. Marka burada doğdu! Hep gelen müşterilerimizde, sosyal medyada, telefonda şu soruyu duyuyordum: “Bir karatın fiyatı nedir?” İşte o an dedim ki, “Tamam, marka adı buradan çıkıyor!”. Hem eğlenceli hem akılda kalıcı… Böylece markayı yeniden şekillendirdik ve klasik mücevherin ötesine geçtik. Artık sadece yüzük değil, bir yaşam tarzı sunuyoruz.
Yüzüklerin markanız için değeri, anlamı nedir?
Markamızın hikâyesi aslında tektaş pırlanta ile başlıyor. İlk birliktelik genellikle o tektaş yüzükle başlar; o yüzük, bir ilişkinin en özel anlarından birini simgeler. Ardından yıl dönümleri, doğum günleri ve özel günler gelirken, zamanla aileler büyür ve bebekler doğdukça mücevher koleksiyonumuz da genişler. İşte bu yüzden koleksiyonlarımızın başlangıcında hep tektaşlar var. Bu, aslında müşterilerimizin hayatlarındaki ilk büyük adımın sembolü… Markamızın zamanla nasıl büyüdüğüne dikkat ederseniz, yıl dönümleri ve bebek haberleri geldikçe koleksiyonumuza yeni ve özel parçalar eklenmeye başlar. Henüz genç bir markayız, bu yüzden yıl dönümlerini ve yeni bebekleri sabırsızlıkla bekliyoruz! Şimdiden koleksiyonlarımıza tektaş dışındaki mücevherlerin de dâhil olduğunu görmeye başlayabilirsiniz. Yine de uzmanlık alanımız, tektaş pırlanta, tamtur yüzükler, su yolu bilezikler, gerdanlıklar ve küpeler üzerine yoğunlaşıyor. Bu parçalar, müşterilerimizin hayatlarındaki her özel anı yansıtmamıza ve onlarla birlikte büyümemize olanak tanıyor.
Koleksiyonlarınızda özel olarak dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir? Tasarımlarınız nasıl ortaya çıkıyor? Üretimde hangi teknik ve materyalleri kullanıyorsunuz?
Bir mücevher koleksiyonu hazırlarken benim için en önemli şey; tasarımların sadece o an için değil, yıllar sonra da değerini koruyacak, dikkat çekecek, moda değişse bile her dönem geçerli olacak, eskimeyen, demode olmayan bir estetiğe sahip olmasıdır. Klasik ve sade çizgilerle çalışmayı seviyorum, çünkü moda değişse de bu tasarımlar her dönemde şık kalır. Her parça, basit ama sofistike detaylarla süsleniyor; böylece hem günlük hayatta hem de özel günlerde rahatlıkla kullanılabilir. Ayrıca tasarımlarda sembolik anlamlara da yer veriyorum. Belli motiflerle sonsuzluk, sevgi ya da aile gibi evrensel duyguları temsil eden mücevherler, kişisel anlamlar taşıyarak sahipleri için unutulmaz oluyor… Gustosu yüksek mücevher tasarımcıları zaten kaliteden asla ödün vermezler. Kimse “Benim mücevherim az kaliteli.” demez. Bizim en büyük farkımız, bir mücevhere çok zaman ayırmamız, çok detaylı yorumlamamız. Kalite aslında bu detaylardan geliyor. Kullanılan yüksek kaliteli altın, platin ve pırlanta gibi değerli materyallerin yıllar boyunca sağlam kalabilmesi, sadece tasarımın değil bu tasarımı kişiye özel yorumlayan, yılların tecrübesine sahip ekibimin her bir hikâyeye olan heyecanının ve mutluluğunun en üst seviyede olması da doğal olarak işçiliklere yansıyor. Böylece başlangıç hikâyelerini paylaştığımız dostlarımız, bu mücevherleri sadece kendileri için almıyorlar, çocuklarına ya da sevdiklerine miras olarak bırakabileceklerini hissediyorlar… Duygusal değeri ve dayanıklılığı bir araya getiren mücevherler tasarlamak, koleksiyonumun temel prensibi. Heyecan, pır pır çarpan bir kalp ve güçlü bir duygusal bağ oluşmasını sağlamak benim için çok önemli. Genellikle bize bir ila bir buçuk ay öncesinden gelirler ve bu süreçte birlikte heyecanla anı biriktiririz. Tasarım aşamasından pırlanta seçimine, yüzüğün hazırlanmasından teklifin yapılmasına kadar tüm adımları beraber yaşarız. Her aşamada onların isteklerine, duygularına ve hayallerine kulak veririz. Bu süreç, sadece bir mücevher alma deneyimi değil, onların en özel anlarına ortak olduğumuz bir yolculuk haline gelir. Mücevherin arkasındaki hikâye ve birlikte yaşanan bu anlar, parçaların yalnızca maddi değil, aynı zamanda derin bir manevi değer kazanmasını sağlar. Böylece her parça, insanların hayatındaki önemli bir dönemi, bir duyguyu ya da bir anıyı temsil eden, ömür boyu hatırlanacak bir eser olur.