Diyabet Tedavisinde Başarı Için Multidisipliner Yaklaşım şart

diyabet-tedavisinde-basari-icin-multidisipliner-yaklasim-sart

Diyabet; ülkemizde Avrupa’ya göre üç, dünya genelinde ise iki kat daha hızlı artıyor. Bu hastalık başta kalp, böbrek ve gözler olmak üzere birçok organda ciddi hasara yol açıyor. Bu da diyabetin multidisipliner bir yaklaşım ve ekip çalışmasıyla tedavi edilmesinin önemine dikkat çekiyor.

Değişen beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam tarzı, her yıl milyonlarca kişinin ciddi sağlık sorunları yaşamasına neden oluyor. Bazı hastalıklar ise uzun süre belirti vermeden ilerlediği için vücudumuza yaptığı hasar, hayatımızı tehdit eder hale gelebiliyor. Diyabet de bu hastalıklardan biri. Üstelik “şeker hastalığı” olarak da bilinen diyabetin görülme sıklığı ülkemizde dünya ortalamasının iki, Avrupa ortalamasının ise üç katı hızla seyrediyor. Bu nedenle her yıl 14 Kasım tarihi “Dünya Diyabet Günü” olarak birçok etkinliğe sahne oluyor.

Toplumda diyabet konusunda farkındalık oluşması için çeşitli çalışmalar yapılıyor. İyi tedavi edilmeyen diyabet, dünyada en çok ölüme yol açan beş hastalığın oluşmasında çok önemli rol oynuyor. Başta kalp ve böbrek hastalıkları olmak üzere felç, görme kaybı ve nöropatiye de yol açtığına dikkat çeken Acıbadem Üniversitesi Diyabet Araştırma ve Uygulama Merkezi Koordinatörü, Endokrinoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, “Başarılı bir diyabet tedavisi ancak multidisipliner bir yaklaşım ve ekip çalışması ile mümkün olabilir” diyor.

3 milyon kişi hasta olduğunu bilmiyor

Kısaca kandaki şeker düzeyinin normalin üstünde seyretmesi olarak tarif edilen diyabet, tüm dünyada en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak görülüyor. Tıp dünyasının prestijli yayınlarından Lancet dergisinde yer alan bir makaleye göre, 2010 yılında dünya genelinde 326 milyon olan diyabetli hasta sayısı 2021 yılında 529 milyona yükseldi. Bu artış hızı 2050’deki sayının 1,3 milyarı aşacağını gösteriyor. Üstelik hiçbir sağlık otoritesi, diyabet oranında düşüş beklemiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün diyabet hastalığını “mikrobu ve bir etkeni olmayan sessiz pandemi” olarak tanımladığına dikkat çeken Prof. Dr. Yılmaz, ülkemizdeki durumu şöyle değerlendiriyor: “Maalesef ülkemiz, Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) verilerine göre Avrupa’da diyabet artış hızının en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. Türkiye’de yaklaşık 12 milyon diyabetli kişi bulunuyor. Bunların 9 milyonu Sağlık Bakanlığı kayıtlarında ilaç tedavisi görüyor. Geriye kalan 3 milyon kişi ise diyabetinin farkında bile değil. 9 milyon kişinin arasında 1,7 milyonu insülin kullanıyor. İnsülin tedavisi alan 18 yaş altı çocuk diyabetli sayısı ise yaklaşık 26 bin. Ülkemizde her 10 yılda bir diyabetli sayısı yüzde 100 artıyor. Diyabetli hasta sayısındaki artış, Avrupa ve dünya ortalamasından çok daha hızlı. Belirti vermeden ilerleyen bir hastalık olduğu için tanı almayan milyonlarca kişi olduğundan da söz edebiliriz.”

Tip 2 diyabet, 20’lerde de görülüyor

Diyabet; ağız kuruluğu, aşırı su içme ihtiyacı, sık idrara çıkmak, kilo kaybı, bulanık görüş ve yorgunluk hissi gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Bu belirtiler uzun süre dikkate alınmadığı için hastalığın tanısında zaman kaybediliyor. Son 30 yılda Tip 2 diyabetin görülme yaşının 20’li yaşlara kadar indiğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, hastalığın tedavi edilmemesi halinde hayati sağlık sorunlarına yol açtığını vurgulayarak, “Diyabet, sessiz seyretmesi nedeniyle yol açtığı hastalıkların adeta gizli nedeni. Araştırmalar, dünyada en yüksek oranda yaşam kaybına yol açan beş hastalığın altında yatan nedenin diyabet olduğunu gösteriyor. Diyabet, damarda bozulmalara yol açıyor. Bu nedenle kalbi besleyen koroner damarlardaki sorunlar ise en çok can kaybına yol açan sebebi oluşturuyor. Diyabetli hastaların yüzde 80’i kalp sorunları nedeniyle yaşamını yitiriyor. Ayrıca diyabete bağlı kötü kolesterol artışı, damar sertliğine yol açtığı için felç, bacak damarlarındaki tıkanma nedeniyle ayakta yaralar, damar daralmasına bağlı cinsel sorunlar görülebiliyor. Damar hastalıklarına bağlı olarak ayak kaybı yaşanıyor. Yine damarlarda yaşanan sorun nedeniyle etkilenen en önemli organlarımızdan biri de gözlerimiz. Öyle ki dünya genelinde körlüğün başlıca nedenlerinden biri diyabet. Böbrekler de kılcal damarlardaki bozulma nedeniyle üre yükselmesinden dolayı zarar görüyor. Bu sorun böbrek yetmezliğine kadar gidiyor. Kontrol altında tutulamayan kan şekeri yüksekliği, hastanın diyalize bağlanmasını gerektirebiliyor. Nöropati olarak tanımladığımız sinir sistemi hastalıkları da diyabete bağlı gelişebiliyor. El ve ayaklarda yanmalar, uyuşmalar ile duyu kaybı gibi bulgular nöropatiye işaret ediyor” diyor.

“Maalesef ülkemiz, Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) verilerine göre Avrupa’da diyabet artış hızının en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. Türkiye’de yaklaşık 12 milyon diyabetli kişi bulunuyor. Bunların 9 milyonu Sağlık Bakanlığı kayıtlarında ilaç tedavisi görüyor. Geriye kalan 3 milyon kişi ise diyabetinin farkında bile değil. ”

Yıllık taramalar hayat kurtarıyor

Bu bilgiler ışığında, diyabetin tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım sergilenmesinin önemi de ortaya çıkıyor. Hemen hemen her organı etkileyen bu hastalığın birden fazla uzmanlık dalı çerçevesinde izlenmesinin erken tanı ve doğru tedavi yaklaşımı açısından büyük önem taşıdığının altını çizen Prof. Dr. Yılmaz, şu bilgileri veriyor: “Araştırmalar; yıllık rutin organ tarama tetkiklerini yaptıran diyabetli kişilerin organ hasarlarının erken tanısı ve alınan önlemler nedeniyle daha uzun, sağlıklı yaşam sürdürdüğünü gösteriyor. Diyabet, öncelikle hasta-hekim iş birliğinin tam olarak sağlanmasını gerektiren bir hastalık. Kişinin tedaviye uyumu açısından sağlık durumuyla ilgili tam olarak bilgilendirilmesi, tedavi süreci hakkında aydınlatılması önem taşıyor. Ancak böyle kalıcı yaşam tarzı değişiklikleri sağlanabiliyor. Örneğin, diyabetli hastalar genellikle çok kilolu olduğu için öncelikle yüzde 10’a yakın kilo verilmesi ve her hafta iki saati aşan tempolu yürüyüş yapılmasını öneriyoruz. Burada beslenme ve diyetetik uzmanının devreye girmesi gerekiyor. Ayrıca kişinin spor yapabilme kapasitesinin değerlendirilmesi de önem taşıyor.”

Sağlık okur-yazarlığı önemli

Hastayı takip eden ekipte kardiyoloji uzmanının bulunması, diyabetli kişinin kalp-damar hastalıkları açısından değerlendirilmesi ve kalp krizi gibi ciddi bir sağlık sorunun önceden fark edilmesi açısından önemli. Diyabetli hastalarda kalp krizi geçirme riskinin iki-beş kat oranında arttığına işaret eden Prof. Dr. Yılmaz, “Diyabet tanısını genellikle iç hastalıkları uzmanları koysa da diyabetin hasar verdiği organların ilgili uzmanlarca değerlendirilmesi, tedavinin bir bütün olarak gerçekleşmesini sağlıyor. Göz sağlığı uzmanları gözlerde meydana gelebilecek sorunları, nefroloji uzmanları da böbrekleri değerlendiriyor. Tüm bu bilgiler ışığında ortaya çıkan tablo, diyabetin en etkin ve doğru şekilde tedavi edilmesi için bize yol gösteriyor. Ayrıca diyabet hemşireleri de hastanın sürece uyumu ve eğitimi açısından bu sistemin etkin bir parçası” diyor.

Toplum sağlığı açısından diyabetin önlenmesi için yaşam tarzında ve beslenme alışkanlıklarında kalıcı, olumlu değişikliklerin yapılması için sağlık okur-yazarlığının önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, şöyle devam ediyor: “Diyabet; tedavi edilmediğinde ilerleyen, hayatı tehdit eden bir hastalık. Bu nedenle bilimsel açıdan hiçbir doğruluğu bulunmayan tedavi yöntemlerine itibar edilmemesi gerekiyor. Hastalığın tanısından itibaren uzman ellerde planlanan tedavi süreci ile diyabetliler yaşamlarını çok rahat sürdürebiliyor.”

Diyabet; ağız kuruluğu, aşırı su içme ihtiyacı, sık idrara çıkmak, kilo kaybı, bulanık görüş ve yorgunluk hissi gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Bu belirtiler uzun süre dikkate alınmadığı için hastalığın tanısında zaman kaybediliyor.

Multidisipliner anlayış, yüksek teknoloji

Uluslararası hastalara da hizmet verebilen, yüksek teknolojiye sahip Acıbadem Üniversitesi Diyabet Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (DİYAM) diyabet tedavisinde multidisipliner yaklaşımın hastanın ömrünü ve yaşam kalitesini artırdığı gerçeğinden yola çıkarak kurulduğunu anlatan Merkez Müdürü Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, “Temel felsefemiz, diyabet ve diyabete bağlı sağlık sorunlarının tek merkezde, en kısa zamanda doğru çözümüdür” diyor.

Merkezde kullanılan mobil sağlık takip sistemleri ve sensör teknolojileri ile diyabetli hastayı gittiği her yerde, dünya çapında takip etmek mümkün oluyor. Ayrıca yapay zeka destekli teknolojilerle tedavilerde daha iyi sonuçlar alınması amaçlanıyor. Diyabet alanında uzmanlaşmış hekimler, beslenme uzmanları, diyabet hemşireleri ve ayak bakım uzmanlarından oluşan bir ekip, diyabet takibinde gereken tüm parametreleri, biyokimyasal ve radyolojik tetkikleri inceliyor. Ayrıca diyabete bağlı komplikasyonlar kardiyoloji, nefroloji, nöroloji ve oftalmoloji uzmanlarıyla birlikte ele alınıyor. “Diyabette yıllık kontroller yaşam kurtarır” uyarısında bulunan Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hiçbir belirti olmasa bile yıllık kalp, böbrek, göz ve sinir sistemi kontrolünün yapılması gerekiyor. Ancak organ taramaları farklı uzmanlık alanlarını ilgilendirdiği için genel olarak çok zaman alıyor. Merkezimizde, günümüzün medikal teknolojileri sayesinde diyabete bağlı organ hasarlarını ortaya çıkmadan 10 yıl önce tespit etme ve önleme olanağına sahibiz. Hastalarımız; kalp-damar, böbrek ve nörolojik hastalıkların yanı sıra göz ve kemik sağlığı açısından da erken tanı testlerinden geçiriliyor.”

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir