Belirgin bir psikolojik rahatsızlığı ya da depresyon bulgusu olmayan ancak yaşam enerjisini kaybeden kişilerde görülen “languishing”, bireyin kendini hayatın içinde hissedememesine neden oluyor.
Son dönemde, özellikle de COVID-19 salgını sonrasında “languishing” kavramı oldukça öne çıktı. Dünya çapında insanlar sosyal izolasyona katlanmak zorunda kaldığında, birçok insan kendini bu “tatsız” durum içinde buldu. “Languishing” kısaca; klinik olarak depresyonda değilken, hayatın içinde hissetmemek hali olarak açıklanıyor. Bu duruma maruz kalan kişi, hayatın rengini kaybettiği ve motivasyonlarının azaldığı bir durgunluk, boşluk duygusu içine giriyor yani “tadım tuzum yok” moduna geçiyor. Bu durumun kolayca fark edilmeyebileceğini ancak fiziksel ve zihinsel sağlığımız üzerindeki etkilerinin önemli olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Languishing, depresyon veya anksiyete gibi bir ruh sağlığı sorunu değilse de yaşam kalitesini etkiliyor” diyor.
LANGUISHING NEDİR?
Sosyolog Corey Keyes tarafından ortaya atılan “languishing”; bitkinlik, canlılık ya da yaşam sevinci eksikliği, durgunluk ve boşluk duygusuyla karakterize edilen bir varoluş durumunu tanımlıyor. Bu, kişinin canlılık veya tatmin duygusu olmadan işlevsel olduğu bir durumu ifade ediyor. “Yaşam neşesi azalan bu kişiler duygusal, psikolojik veya sosyal potansiyellerinin farkına varamıyor. Dolayısıyla birey pozitif ruh halindeyken, zihinsel sağlık sorunları yaşayabileceği gibi tam tersine, herhangi bir zihinsel hastalığı olmasa da zihinsel sağlığı zayıflayabiliyor” diyen Dr. Öğretim Üyesi Bolluk, söz konusu zayıflamayı şöyle açıklıyor:
- Hayattan veya geçmişte keyif alınan aktivitelerden zevk alma yeteneğinde azalma,
- Etkinliklere katılma konusunda düşük motivasyon veya dürtü,
- Görevlere odaklanma veya dikkati sürdürmede sorun,
- Kayıtsızlık, ilgisizlik veya hayata karşı ilgi eksikliği,
- Sıkışmış ya da sanki hayatınız ilerlemiyormuş gibi hissetmek,
- Sosyal aktivitelerden çekilme ve sosyal ilişkileri sürdürmeye olan ilginin azalması,
- İş yerinde, kişisel projelerde veya sosyal rollerde tam potansiyelinizi gösterememek,
- Yaşamın amaç, yön veya anlamdan yoksun olduğu hissi yaşamak.
NEDENLERİ ÇOK ÇEŞİTLİLİ
- Uzun süreli stres ve tükenmişlik: Kronik stres ve başa çıkma mekanizmalarında yetersizlik olması, tükenmeye önemli ölçüde katkıda bulunuyor. İş tatminsizliğinin, özerklik eksikliğinin ve işle ilgili stresin burada etken olabileceği düşünülüyor.
- Sosyal bağlantı ve destek eksikliği: Sosyal destek ve güçlü kişisel ilişkiler, gelişmek için kritik önem arz ediyor. Bu bağlantıların yokluğu, izolasyon duygularına yol açabiliyor ve zayıflamaya katkıda bulunabiliyor.
- Monoton günlük rutin: Monoton bir yaşam rutini; bitkinlik, anlamsızlık, hedef oluşturamama ve amaçsızlığa yol açabiliyor.
- Hayal kırıklıkları: Kişisel aksiliklerin veya hayal kırıklıklarının yaşanması da buna yol açabiliyor. Bu olaylar, olumsuz düşünce kalıplarını ve sıkışmışlık hissini tetikleyerek, zihinsel durgunluk durumuna katkıda bulunabiliyor.
EN TEMELDE NE VAR?
Birey; çevresiyle olumlu yönde ilişkiler kurduğunda yani sosyal ilişkilerini güçlü kıldığında, zihinsel iyi oluş düzeyinde bir artış meydana gelmesi beklenirken, araştırma sonuçları farklı bulgulara işaret ediyor. Esasen, yüksek öznel iyi oluşa sahip olan kişilerin etkin sorun çözme becerilerine sahip olduğunun saptandığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Bolluk, şöyle devam ediyor:
“Çalışmalar; zihinsel iyi oluşu yüksek olan bireylerin, fiziksel ve psikolojik sağlıklarının çok iyi düzeyde ve yaşam niteliklerinin güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Bu perspektiften bakıldığında, zihinsel iyilik halinin psikolojik dayanıklılıkla yakın ilişkide olduğu görülüyor. Araştırmalar, bireylerin sorunlar karşısında daha yalnız olma eğiliminde bulunduğunu, zor durumlarla kendi kendilerine baş etmeyi tercih ettiklerini, sıkıntılarını arkadaş çevresinden ziyade yakın bir aile üyesi ile paylaşmaya meylettiklerini gösteriyor. İnsanların aile, arkadaş ve romantik ilişkileri, iş birliği, oyun ve sosyal ilişkiler gibi aktivitelerde yer alabilmesi, zihinsel kapasitesi ile ilişkilendiriliyor. Bu aktivitelerde yer alabilmek de psikolojik sağlığın belirleyicisi olarak önem taşıyor.”
AKSİNİ DÜŞÜNMEK MÜMKÜN!
“Flourishing” yani zihinsel iyilik denilen durum ise olumlu ve tatmin edici bir varoluş halini tanımlıyor. Yaşamdan memnuniyet ve duygusal zindeliğin bir bütünlüğü olarak da tarif edilebiliyor. Kişi; özerklik, farkındalık, olumlu ilişkiler, yaşam amacı ve kendini kabul etme gibi alanlarda daha tatminkar oluyor. Bireyin, kişiliğinin çoğu yönünü sevmesi, daha iyi bir insan olmak istemesi ve olgunlaşması gündeme geliyor. “Sorumlulukları yerine getirebilme, düşünce ve kendi fikirlerini ifade edebilmenin yanı sıra diğer insanlarla yakın ilişkiler kurabilme ve yaşamda bir amaç sahibi olabilmeyle ilgili” diye bilgi veren Dr. Öğretim Üyesi Bolluk, “Bir topluluğun parçası olmak ve topluma önemli bir şey kattığınızı hissetmek insanların sağlığı için önem taşıyor. İşler ters gittiğinde, birçok kişi umutsuzluk durumunda sıkışıp kalabiliyor. Yapılan bir çalışmada, hem dindarlığın hem de bilime olan inancın öznel iyi oluş ile pozitif ilişkili olduğu bulunmuş. Bu ilişkilere, yaşamdaki umut ve amaç aracılık ediyor. Bazı insanlar, olumsuz yaşam olayları olsa da depresyona girmiyor ve umutlarını kaybetmeden mücadeleye devam ediyor” diyor.
İyimserlik, en iyisini beklemek ve işlerin iyi gideceğini düşünmekle ilgili. Böyle bir kişinin zorluklarla karşılaştığında ısrarcı olma olasılığı, diğerlerine göre daha yüksek seyrediyor. Mücadele etmeye devam ediyorlar, hedeflerin çoğuna ulaşmak için gereken kaynaklara sahip olduklarına inanıyorlar. Zor görevleri yerine getirebilme ve sonuç elde edebilme hissi yani kişinin başarılı olabileceğine inanması önemli bir motivasyon sağlıyor. İç kontrol odağı olan insanlar, hedeflere ulaşmak için çalışmaya devam ediyor ve problem odaklı başa çıkmada iyi olabiliyor. Genel olarak, dış kontrol odağı olan insanlar destek ve yardım aramayı daha kolay buluyorlar.
ZİHİNSEL BİTKİNLİKLE NASIL BAŞ EDİLİR?
- Kişinin farkındalık geliştirmesi
Öncelikle bu durumu anlamak ve kabul etmek önem taşıyor. Kendi kendinize, duygusal durumunuzun neden bu şekilde olduğunu düşünerek ve hissettiklerinizi tanımlayarak başlayabilirsiniz. - Günlük rutin oluşturma
Günlük bir rutin oluşturmak, daha fazla yapılandırma ve güvence sağlayabilir. Belirli bir saatte uyanmak, düzenli egzersiz yapmak ve yemek saatlerini takip etmek gibi alışkanlıklar, enerjinizi ve motivasyonunuzu artırabilir. - Sosyal ilişkileri sürdürmek
Sosyal izolasyondan kaçınmak için çaba göstermek gerekir. Aile üyeleri, arkadaşlar veya destek grupları ile iletişim kurarak, duygusal destek almak mümkün olabilir. Sosyal bağlantılar, duygusal iyilik halinizi artırabilir. - Hobiler ve ilgi alanları
İlgi duyduğunuz hobiler veya ilgi alanlarına zaman ayırmak, motivasyonunuzu artırabilir ve keyif almanıza yardımcı olabilir. - Stres yönetimi
Stresi yönetme tekniklerini öğrenmek ve uygulamak, duygusal zorlukları hafifletebilir. Meditasyon, derin nefes alma egzersizleri ve yoga gibi rahatlama teknikleri, bu konuda yardımcı olabilir. - Belirsizlikle başa çıkma
Belirsizlikle başa çıkmak için stratejiler geliştirmek önem taşır. Planlar yapmak, hedefler belirlemek ve küçük adımlarla ilerlemek, daha fazla güvence hissi yaratabilir. - Kendi kendine iyi bakım
Yeterince uyumak, dengeli beslenmek, su içmek ve fiziksel sağlığınıza özen göstermek, duygusal iyilik halinizi olumlu yönde etkileyebilir. - Olumlu düşünce ve hedefler belirleme
Pozitif düşünce ve hedef belirleme, motivasyonunuzu artırabilir. Kendinize küçük ama ulaşılabilir hedefler koymak, ileriye dönük umutlarınızı canlı tutabilir. Hedef odaklılık, zorlu işler aramakla ilgili olur. Yeni şeyler öğrenmeye yardımcı olacak görevler üzerinde çalışmak, bu süreçle baş etmede etkin rol oynayabilir.
Haziran-Temmuz 2024 sayısından
Hazırlayan: Ayşegül Uyanık Örnekal