İçinde Bulunduğumuz Dönem Bilgi Değil “kırılım çağı”

icinde-bulundugumuz-donem-bilgi-degil-“kirilim-cagi”

TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı: “Bugünkü topluma bilgi çağı yerine, ‘kırılım çağı’ diyorum çünkü bir gelişme yaşanıyor ve sizi bir yerden başka bir yere savuruyor. Bu gibi savrulmaları kontrol etmek için de çok fazla esneklik ve çok hızlı gelişen deneyimlere uyum gerekiyor.”

Berlin Teknik Üniversitesi’nde yüksek öğrenimini tamamlayan Faruk Eczacıbaşı, 1980 yılında Eczacıbaşı Topluluğu’na katıldı ve uzun yıllar topluluğun “e-dönüşüm” sürecini yönetti. Halen başkanlığını yürütmekte olduğu, Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşmesi vizyonuyla 1995 yılında kurulan Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) aracılığıyla da çeşitli araştırma raporlarının hazırlanması ve bu konudaki politikaların şekillendirilmesi için çalışmalarını sürdürüyor. 1996 yılında Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nı üstlenen Faruk Eczacıbaşı, Eczacıbaşı Topluluğu şirketlerinde de Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütüyor. Ayrıca, 1999 yılından bu yana Eczacıbaşı Spor Kulübü Başkanlığı’na devam ediyor.

Türkiye’de internet kullanımıyla eş zamanlı olarak faaliyetlerine başlayan TBV’yi, dijital dönüşümü ve sürdürülebilirliği Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı’nın yorumlarıyla dinledik…

Faruk Bey sohbetimize TBV ile başlamak istiyoruz. Aslında bizler çalışmalarınızı yakından takip ediyoruz ama okurlarımız için de vakıftan bahsetmenizi rica ediyoruz.

Türkiye Bilişim Vakfı 1995 yılında kuruldu. O zamanlar internetin çok yeni başladığı, bebek adımlarını attığı bir dönemdi. Ancak ülkemiz, içinde bulunduğu iklim nedeniyle yeni gelen bu büyük değişimi tam olarak fark edememişti. İnternet, iletişime ve dünyaya önemli bir kırılım yaratacak unsur olarak geliyordu ve birtakım şeyleri değiştireceği çok belliydi. Biz de birkaç arkadaş bir araya gelip interneti Türkiye’ye anlatmamız gerektiğini düşündük. Türkiye’nin bu değişime hazır olması gerektiği anlayışıyla bununla ilgili bireysel, kurumsal ve toplumsal çalışmalar yapılması gerektiğine karar verdik. 

TBV, 25 yıl önce internetin araştırmasını yapmak, gelişmeleri izlemek ve Türkiye’ye uygulamak gibi bir hedefle yola çıktı. Bugün baktığımız zaman, doğru bir karar verdiğimizi görüyorum. 25 yıl içerisinde odağımızı bu vizyoner yapıyla yürüterek, devlet kurumlarıyla aramızdaki ilişkilerde kendi düşüncelerimizi aktarmaya çalıştık. Hem toplumsal alanda konuyu değerlendirmeye hem de bireysel anlamda bunu gerçekleştirmeye gayret gösterdik.

TBV her ne kadar bir sektör kuruluşu olarak değerlendirilse de biz bir sektör kuruluşu değiliz. Bu alandaki gelişmelerle ortaya çıkan gerek bireysel gerek toplumsal davranış değişikliklerini ortaya çıkartmak ve incelemek istiyoruz. Vakfımızın temel amacı; herhangi bir şekilde bir sektörün faaliyetlerini desteklemek veya alan açmak değil. Bu faaliyetler sonucunda ne gibi değişiklikler olacağını öngörmeyi ve araştırmayı görev ediniyoruz. 

Teknolojinin artık her alanda tetikleyici bir unsur olduğunu görüyoruz. Birçok işi, yapıyı, oluşumu vb. bilgi ve iletişim alanından bağımsız düşünemiyoruz. Burada, bütün kurumsallaşmaları etkileyen bir yapı ortaya çıkıyor. Mümkün olduğu kadar farklı kurumlarla beraber olmaya ve geleceğe hazırlık için neler yapmak gerektiği üzerinde durmaya çalışıyoruz.

“Bilgi toplumuna dönüşme” vizyonunuzdan hareketle, dijital dönüşümün hızlandığı bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Bilgi toplumu” kavramının artık içinin boşaldığını düşünüyorum. Doğru veya yanlış olarak çok fazla kullanılan “bilgi” hemen her yerde eksik tanımlanıyor. Ben bilgiyi, bugünkü ekonominin temel unsurlarından birisi olarak kabul ediyorum. Bugünkü topluma bir isim vermek gerekirse de bilgi çağı yerine, “kırılım çağı” demeyi tercih ediyorum. Bir gelişme yaşanıyor ve birdenbire sizi hiç beklenmedik bir şekilde, bir yerden başka bir yere savuruyor. Bu savrulmalar da çok güçlü. Örneğin, 15 yıl önce sosyal medya hayatımızda yoktu. Sosyal medyayla, 16. yüzyıla damga vurmuş bütün medya gelişimini tepetaklak etmiş bir yapıyla karşılaşıyoruz. Bu gibi savrulmaları kontrol etmek için de çok fazla esneklik ve bilgi çağına uyumdan ziyade, çok hızlı gelişen deneyimlere uyum gerekiyor. 

Pandeminin çok temel bir değişikliğe neden olduğunu düşünüyorum. Özellikle 2000’li yıllardan beri birtakım değişimleri hayatımızın içinde yaşıyoruz. Bunun çok ötesinde gelişmeler de var aslında ama alışkanlıklarımızı değiştirmeye yönelik oldukları için insan doğası olarak kendi yapımızın, alışkanlıklarımızın değişmesini istemiyoruz. Ancak pandemi öyle bir kriz ortamı yarattı ki birdenbire hayatımızı zorunlu olarak değiştirdi. Birçok teknoloji içselleştirildi ve hazır oldu. Bu da bir kırılım yarattı. 2 sene önce toplantıları internetten yapacağımız, evlerimizden çalışarak hayatımızı devam ettirebileceğimiz, e-ticaretin alanıyla alışverişlerin bambaşka bir ortama gelmesi kimsenin aklına gelmezdi. Bütün bu değişiklikleri hızlıca yaşadık. Bu değişimler, yaşı geçkin olanların zor kaldırabileceği bir şey çünkü yaş ilerledikçe insanlar kemikleşmiş alışkanlıklarının kurbanı oluyor. Fakat genç neslin bütün bu değişimlerin farklı fırsatlar yarattığını bilmesi gerekiyor. Yani bu fırsatları irdeleyecek olanlar gençlerin kendileri. TBV olarak da bunu anlatmaya çalışıyoruz. Krizler zaman zaman çok acıklı deneyimlere sebep olmalarına rağmen, çok iyi fırsatlar da yaratabiliyor. Bizlerin bunu gün yüzüne çıkarması gerekiyor. Pandemi bu noktada önemli bir değişim unsuru. Hepimizi çok rahatsız etti, trajik hikayelere neden oldu. Ancak diğer taraftan, uzun vadede dersimizi aldığımız takdirde çok olumlu etkilerinin de olacağını düşünüyorum. 

Bilişim kavramı bugün, tarımdan market alışverişine kadar hayatımızın her alanında. Bu noktada vakıf olarak ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?

“Başlangıç Noktası” adlı ekibimizle, özellikle gençlerin geleceğe yönelik bir vizyon altında çalışmasını sağlayan, buna ortam yaratması gereken bir yapı kurduk. Burada birtakım eğitim programları veriyor, bültenler yayınlıyor, hackathonlar yapıyor ve wiki marathon dediğimiz çalışmalar yürütüyoruz. Çeşitli kurumlara ve şirketlere bu konuda eğitsel faaliyetler veriyoruz. “Başlangıç Noktası”nın temel amacı; gençlerin yeni bir perspektifle geleceğe bakabilmelerini sağlamak çünkü aşınmanın da hızını görüyor ve fark ediyoruz. Bambaşka bir geleceğin dünyası içinde yaşıyoruz. Tüm koyduğumuz sınırlamalar ve denetim sistemlerinin nasıl aşındığını görüyoruz. Bu aşınmayı yeni bir perspektif içinde değerlendirmemiz gerekiyor.

Bunun dışında vakfın kendi faaliyetleri de var. Özellikle yapımızı değiştirmek istiyoruz. “technology for good” kavramından hareketle sürdürülebilirlik üzerine, gezegenin sağlığını besleyecek ve uzun dönem varlığını destekleyecek politikaların üretilmesine ve gezegenin iyiliği için Türkiye’nin de katkıda bulunmasını sağlamayı amaç ediniyoruz. Küresel ısınma, iklim değişikliği, enerji ihtiyacı, demografik değişimler, başta kadınlar olmak üzere çalışma hayatında, ekonomik hayatta dezavantajlı konuma gelmiş insanlara çalışma olanağı yaratmak gibi konularda kendimizi yeniden yapılandırdık. 

Türkiye, dünyada hak ettiğinden çok farklı bir yerde. Ülkemizin vizyoner bir kitlesi, çok iyi ve dünyaya yayılmış önemli bir entelektüel gücü var. TBV olarak bu konuda çok önem verdiğimiz bir projemiz var: Türkiye’nin akademik diasporasını ortaya çıkartmak. Bu gücümüzün yurt dışındaki üniversitelerde veya çok saygın kurumlarda yer aldığını görüyoruz ama onlarla tanışmamız, birlikte projeler geliştirmemiz gerekiyor. Dünyanın farklı yerlerindeki üniversitelerde çok değerli bilim insanlarıyla ortak projelere imza atabilme imkanı bulabilmemiz gerekiyor. 

Türkiye’nin çok değerli bir entelektüel gücü var ki bu gücün bir kısmı da Türkiye’nin dışında. Türkiye’den beyin göçü hepimizin üzüldüğü bir konu. Bu, Türkiye için hem ciddi bir tehlike hem de büyük bir fırsat da olabilir. Bunu yaratmak tamamıyla bize kalmış. Bunun paralelinde, özellikle pandeminin getirdiği savrulmanın yaratabileceği fırsatları ortaya koymak vakıf olarak temel hedefimiz. Bu kırılımları bilmemiz gerekiyor çünkü bu gibi kırılımları hem doğal olarak hem de beklemediğimiz gelişmelerle birlikte yaşayacağız. Buna uyum sağlamak ve bunun için perspektif geliştirmek de bizlerin elinde. TBV olarak buna önayak olmaya çalışıyoruz.

Türkiye’nin dünya ortalamasının altında bir gelişme kaydettiği düşüncesini doğru bulmuyorum. Bizim hakkımız farklı yerlerde çünkü iyi yetişmiş insan gücümüz ve önemli bir potansiyelimizin var. Sadece bu potansiyelimizden yeterli derecede yararlanamıyoruz. Atılacak doğru adımlar ve kararlarla da bu gücünü etkilerini çok hızlı göreceğimizi düşünüyorum.

Bildiğiniz gibi iklim değişimi sebebiyle bazı doğal felaketler yaşıyoruz. Hayatlarımız “akıllandıkça” da dijital karbon ayak izimiz artıyor bir taraftan. Bu dengenin korunması sizce nasıl mümkün olabilir?

1990’lı yılların başından itibaren endüstri dönemi kapandı. Şu anda endüstri sonrası bir dönemde yaşıyoruz. Dönemler hikayelerini oluşturuyorlar ve hikayeler toplumları ileriye götürüyor. Başta Türkiye’nin ve her ülkenin, toplumun kendi hikayesi var. Bitirdiğimiz endüstri dönemi kendi hikayeleriyle yaşadı. Şimdi ise yeni hikayelere ihtiyacımız var. Ülkelerin nüfusları artıyor, nüfus karışımları, yerleri değişiyor, iklim tehlikeleri çok farklı yapılara dönüşüyor, teknolojideki kırılımlar da değişimlere neden oluyor. Bütün bu hızlanma, karışım ve değişim hızını hala aynı kurumlarla, hukuk sistemleriyle, demokratik yapılarla, sosyal gelişim modelleri ile devam ettirmeye çalışıyoruz ve çok zorlanıyoruz. İşte tam da burada yeni vizyonlara, yeni hikayelere ihtiyacımız var. Bu hikayede de iklim değişikliklerinin veya küresel ısınmanın getirdiği hikayelerin öneminin çok büyük olduğunu düşünüyorum.

Hem Türkiye’de hem de dünyada son yıllarda tayfunlar, seller, orman yangınları gibi doğal afetlerle artan bir şekilde karşı karşıyayız. Bölgedeki artan nüfusun sonucu olarak Marmara Denizi’nde müsilaj sorunu ile karşı karşıya kaldık. Bunların hepsi aslında aynı ‘hikaye’nin üzerine gidilmesi gereken konular. Güneşin dünyaya bir günde verdiği enerji miktarı, dünyanın bir yıldaki tüketim için harcadığı enerjiye eşit durumda. Dünyadaki tüm Ar-Ge’lerin bu yeni değişme kanalize ve mobilize edilmesi için ülkelerin ve bilim dünyasının birlikte çalışması hatta çalışmaya zorunlu tutulması gerekiyor. Pandemide çok ilginç bir laboratuvar örneği yaşadık. Pandemi orta çıktığında korona virüsünün çok kısa sürede bir gen haritası çıkarıldı ve çözüm bulmak için dünyaya yayımlandı. Aşının bulunması 9 ay sürmedi. Bu, bilim dünyasının ortak çalışmasının çok önemli bir örneği oldu. Bilime inanmanın ama bunu da doğru kullanmanın gereğini bu süreçte görüyoruz.

Pandemi bize doğadan geldi ama insanla yayıldı. Doğa adeta “Eğer bana karşı bu şekilde muamele etmeye devam ederseniz elimde çok daha yıkıcı kozlarım var” diyor. İnsanların bundan ders alıp buna göre davranışlarını değiştirmesi gerekiyor.

Sohbetimizi TBV ile tamamlayalım. Ajandanızda hayata geçirilmeyi bekleyen başlıklar neler?

TBV olarak politikamız, hedefimiz ve vizyonumuz “technology for good” yani “iyilik için teknoloji”. Gezegenin iyiliği için Türkiye’nin katkısını artırmak, ileriye yönelik olarak da Türk bilim insanları diasporasının haritasını çıkartmak ve “Başlangıç Noktası” ekibimizle gençlerimizin perspektifini açarak onları bu konulara özendirmeyi amaçlıyoruz. 

Çok önemli projelerimizden bir tanesi de Girişimcilik Vakfı ile Türkiye’de yine sürdürülebilirlik üzerine çalışan girişimlere fon yaratmak. Bu, iki vakfın bir arada yaptığı çok yeni başladığımız bir çalışma. Bu proje temel çalışmalarımızdan bir tanesi olurken, eski projelerimizi de uygulamaya devam edeceğiz.

Kaç Defa Okundu: 115

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir