İLİŞKİ DURUMU: KİMSEYİ ARAMIYORUM

iliski-durumu:-kimseyi-aramiyorum

Amerikalı yazar Daphne MerkIn, enerjisini bekarlıktan çıkış yolu aramak için harcamaktansa tek başınayken de kendisiyle olmanın tadını çıkarmayı yeğliyor. Harika fikir! Bir akşamüstü dört çocuk annesi görümcemle yazlık evlerinin bahçesinde oturuyorum. Bir arkadaşı yakın zamanda yeniden evlenmiş, onu konuşuyoruz. Bizlerin artık yaşına uygun bir kadınla evlenmesini beklediğimiz, oysa havalı, genç sarışını seçen orta yaşı geçkin bir adamdan söz ediyoruz. Görümcem boşanmış veya dul, bekar ve yaşlı kadın arkadaşlarının artık flört etmediklerini anlatıyor. Ben de aslında partneri olmayan ve hiç kimseyle flört etmeyen o kadınlar gibiyim. Ancak bunu acınacak bir durum olarak değil müthiş bir özgürlük olarak görüyorum.

Birçok kadın gibi ben de yetişkinlik hayatımın büyük kısmını erkeklerle ilişkilere “adadım”. Ve evlendim. 30’lu yaşlarımın sonunda boşandıktan sonraki 10 yıl ciddi ciddi yeniden evlenme hayalleri kuruyordum, hatta iki kere de evlenecek oldum. Ancak ikisinde de son adımı atamadım. Çift olmakla ilişkilendirdiğim klostrofobik duygudan korktum. Bazen, her sabah aynı yüze uyanma umudumun hiç olmadığını fark ediyorum. Bu durum herkeste bir parça huzursuzluk yaratsa da duygusal olarak hayatımızda epey yer etmiş. Samimi söylüyorum, sosyal çevrede çift olarak tanınmak bana her zaman kendimi bir parça tutsak hissettirmiştir. Bu bir anda kendini zi dışarıdan kilitlenmiş bir odanın içinde bulmaya benziyor. Stephen Grosz’un İncelenen Hayatlar kitabındaki hastalardan biri Michael D., “Bir ilişkinin içindeyken, ölmek ya da aklımı kaçırmak üzere gibi hissediyorum” demiş, sanırım onu anlıyorum.

ÇİFT OLMAK “BİZ” OLMAK MI?

Sahi, aramızda çiftlerin o kendini beğenmiş, boğucu “biz” dumunu tecrübe etmemiş olan var mı? Bir süre sonra şöyle olmaya başlar: “Biz Verdi’yi seviyoruz” veya “Biz henüz Hint mutfağını denemedik”. İlk aşamada çift olmak sizin için daha iyi biri olmadığını söylüyor. Topluma karşı koymak ve birey kalmayı sürdürmek için gerçekten kararlı olmalısınız. Örneğin: Adam gösterişli falan değil ama benim yaşlı anne-babama duygusal bir cömertlilik sergiliyor. Ya da: Kadın fasulye pişiremiyor ve kıyafetlere çok fazla para harcıyor ama katıldığı partilerin yıldızı.

Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar söz konusu olduğunda biyolojik saat epey gürültülü ve ısrarcı. Bu durumda kadın “prezantabl” sperm donörünün beklentisine giriyor. Bu türden içsel gelgitlere dahil oldukları için kimse çiftleri suçlamıyor, ama kendi adıma (çiftlersiz) dünyanın romantiklerle dolu olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bekarlar o mükemmel ve henu¨z tanışmadıkları “öteki”nin fantezisini yaşar. Özledikleri o diğer yarı gözden uzakta bir yerdedir.

ANNE BABAYI “ÖRNEK” ALMAK

Geçmişe dönüp şöyle bir baktığımda, huzursuzluğumun temelinde erken kurulmuş birliktelikler olduğunu görüyorum. Durum anne-babamla başladı. Annemin nasıl olup da soğuk ve asabi bir adam olan babamı kendine eş seçtiğini anlayamıyorum. Babamın kusurlarını anneme tek tek gösterebilirim. Zaman zaman kıvrak zekası ve sevgi dolu iğnelemeleri gibi bir-iki olumlu yanı da yok değil. Ama bunlar kadını oltaya getirmek için yeterli olmamalı. Babam 42 yaşına kadar yaşamını özel hizmetçisi olan bir bekar gibi sürdürdü. Annem sabah kıyafetlerini hazırlar, akşamları kendisine çay ve kek ikram ederdi. Karşılığında ne elde etti hiç bilmiyorum. Anne-babamın tiyatro ve sinema merakı, çevrelerindeki herkese alaycı yaklaşımlarının yanı sıra Alman-Yahudi genlerine dayalı belli bakış açıları da vardı. Ama bunların babamın kaybolmuş kalemden tutun da gözden kaçmış telefon mesajına kadar pek çok şey için öfke nöbeti geçirmesiyle veya daima karşısında el pençe divan durulması beklentisiyle ne alakası vardı, anlamıyorum.

Sayelerinde şu sonuca vardım: Romantik bir nikah ve yaşam haline sahip annem zaman içinde soğukkanlı bir pazarlığa sürüklenmişti (30 yaşında evlenmişti ki bu, Ortodoks Yahudi kadın için 50’ye eş değerdir). Paranın sağlayabileceği lükse ilgisini sürekli inkar etmesine rağmen, bana öyle geldi ki böyle şeyler annemi babama daha çok bağlıyordu. Babamın Wall Street’teki kazancı onun aşçı, temizlikçi ve biz çocuklara bakan çalışanlara sahip, altı çocuk annesi özgür bir kadın olmasını sağladı. Annemi hiçbir zaman ütü yaparken, soğan doğrarken veya sabahları bizi erken kaldırırken görmedim. Babamın ceketinin düğmelerini ilikler ve hava soğuksa bir atkıyı ceketinin içine yerleştirirdi. Onu evden uğurladıktan sonra zamanını istediği gibi değerlendirmekte özgürdü.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir