Projelerine değinen MÜSİAD Eski Başkanı ve Tona Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Erdal, yıllık kira artış oranındaki gerilemeyi, müşterek mülkiyet modelini ve inşaat sektöründe yurt dışındaki proje büyüklüğünün ulaşması beklenen hedefini değerlendiriyor.
Dayanışma ve ortaklık kültürü hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Bunun projeleriniz üzerindeki somut etkilerini ve Ankara’nın yükselen bir şehir olmasındaki rolünüzü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dayanışma ve ortaklık kültürü, benimsediğimiz temel değerlerden biri. Türkiye’de ölçek ekonomilerinden tam anlamıyla faydalanarak, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve gelişmeyi sağlamak için ortaklık kültürünü geliştirmenin şart olduğunu düşünüyorum. İleri teknolojiye dayalı yenilikçi yaklaşımlarımız ve uzun vadeli iş ortaklıklarımız sayesinde hem ülke ekonomisine katkıda bulunuyor hem de geleceğe yönelik sürdürülebilir projeler üretmeye devam ediyoruz. Bu kültür, çalışanlarımızdan tedarikçilerimize kadar tüm paydaşlarımızla karşılıklı güven ve iş birliği içinde hareket etmemize imkân sağlıyor. Ankara; son yıllarda artan yatırım potansiyeli, stratejik konumu, dinamik projeleriyle ve gayrimenkul sektöründeki gelişmelerle Türkiye’nin yükselen şehirleri arasında öne çıkıyor. Bu büyüme sürecine katkı sağlamak ve Ankara’nın gelişiminde etkin bir rol üstlenmek bizim için hem büyük bir sorumluluk hem de motivasyon kaynağı. Bu doğrultuda, şehrin ihtiyaçlarına uygun, modern ve kaliteli projeler hayata geçirmeye devam ediyoruz ve bu büyüyen potansiyelin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz.
Ankara’daki yatırım potansiyelinin arttığını ve şehrin değer kazandığını belirttiniz. Bu noktada, yatırımcıların daha organize hareket etmesi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ankara’da artan yatırım potansiyeli; koordinasyon ve stratejik iş birliklerini zorunlu hâle getiriyor. Bu nedenle, yatırımcıların daha organize bir şekilde hareket etmesi büyük önem taşıyor. Sektörün tüm paydaşlarının söz sahibi olacağı ve birlikte organize hareket edebilecekleri sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu tarz yapılanmalar, yatırımcıların bir araya gelerek bilgi ve deneyim paylaşımında bulunmalarına olanak tanır ve ortak hedeflere yönelik daha güçlü adımlar atmalarını sağlar. Böyle bir organizasyon, sadece bireysel kazançları değil, aynı zamanda Ankara’nın genel kalkınma sürecini de destekler. Biz de, bu tür yapılarla iş birliği içinde hareket ederek hem sektörümüzdeki geliştirmeleri hem de şehrin potansiyelini daha iyi değerlendirmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Yatırımlarınız ve projeleriniz nelerdir?
Yatırımlarımız inşaat sektöründe hız kesmeden devam ediyor. Her biri farklı ve özel konseptlere sahip 6 projemizle bulunduğumuz bölgelere değer katmayı hedefliyoruz. Windy Beytepe projemizle yaklaşık 20 bin metrekarelik ticari yaşam alanı oluşturuyoruz. Farklı konseptte tasarlanmış bu alanlarla, bölgede insanların hem alışveriş yapabilecekleri hem de diğer ihtiyaçlarını karşılayarak keyifli vakit geçirebilecekleri mekânlar sunmayı hedefliyoruz. Hem alışveriş yapanların hem de Windy Beytepe’de çalışanların yaşam konforunu arttırmak için titizlikle çalışıyoruz. Alacaatlı bölgesinde yer alan Tona Residence projemiz de tamamlanmak üzere. Nisan 2025’te teslim edeceğiz. Rezidans konseptli yaşam ve günlük ihtiyaçların rahatlıkla karşılanabileceği ticari mekânlarla, Tona Residence bölgenin en gözde cazibe merkezi olacak. Çankaya’nın yükselen trendi Alacaatlı bölgesinde hayat bulacak bir diğer projemiz için de çalışmalarımız devam ediyor. 2025 başlarında inşaatına başlamayı hedeflediğimiz projemiz, başlangıcından itibaren yatırımcısına ciddi kazanç sağladı. Beytepe’de yüksek yaşam standartları arayanlar için ideal bir seçenek sunan Tona Beytepe projemizi, büyük daire isteyenler için özel olarak tasarladık. İstanbul Göktürk projemiz de, doğayla iç içe tasarlanmış özel konumuyla benzersiz bir proje. Bunun dışında Yalıkavak projemiz, doğa ve denizle iç içe bir yaşam sunarak, yatırım ve projelerimizin çeşitliliğini gözler önüne seriyor.
TÜİK verilerine göre, mayıs ayında en yüksek seviyeye ulaşan yıllık kira artış oranı, eylül ayına kadar gerileme gösterdi. Sizce bu düşüş trendi devam edecek mi? Enflasyonla mücadele politikaları hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
TÜİK verilerine göre, mayıs ayında zirve yapan kira artışlarının eylül ayındaki düşüşü ekonomik dengenin bir sonucu olarak görülebilir. Bu durum, enflasyonla mücadelede alınan yöntemlerin etkili olduğunu ve ekonomide bir toparlanmanın sürdürüldüğünü gösteriyor; ancak, kira artış oranlarının gidişatının belirlenmesi birçok faktöre bağlıdır. Enflasyon kontrol altına alınırsa, bu durum hem kira artışlarını hem de genel piyasa fiyatlarını dengeleyebilir. Ayrıca, faiz oranlarını yönetme biçimi de kira ve konut fiyatlarının belirlenmesinde önemli bir faktördür. Düşük faiz oranları, konut kredilerine kolaylık sağlayarak ev sahibi olmayı kolaylaştırabilir. Ek olarak, makroekonomik göstergelerde iyileşmeler, özellikle istihdam, gelir düzeyi ve genel ekonomik büyüme gibi unsurlar, kira fiyatlarındaki düşüş eğiliminin devam ettirilmesi sağlayabilir. Kısacası, kira artışlarının gidişatını ana unsurların enflasyonla mücadele politikalarının başarısı, faiz oranlarındaki gelişmeler ve genel ekonomik göstergelerdeki iyileşmelerdir. Bu olumlu yönde ilerleme, kira fiyatlarındaki düşüş trendini destekleyebilir ve sürdürülebilir kılabilir.
Güncel konut değeri verilerine göre gayrimenkuldeki fiyat artışının enflasyonun altında kaldığı belirtilmişti. 2025’e yaklaşırken gayrimenkule yönelimin hangi yönde olacağını düşünüyorsunuz? 2024 yılının satılık konut fiyatlarına dair değerlendirmeleriniz nelerdir?
Faiz oranlarının düşmesi ve ekonomik koşulların iyileşmesi durumunda konut talebinde bir artış olacağını düşünüyorum. Alıcılar, gayrimenkulü tekrar güvenli ve kârlı bir yatırım aracı olarak görmeye başlayacak, bu da fiyatların yeniden yukarıya doğru bir ivme kazanmasına neden olacaktır. 2025’e yaklaşırken gayrimenkule olan yaklaşımın, piyasa koşulları ve makroekonomik dengelere bağlı olarak iki temel senaryo üzerinde şekillenebileceğini düşünüyorum: İlk olarak, ekonomik göstergelerin iyileşmesi ve enflasyonun kontrol altına alınmasıyla birlikte fiyat istikrarı sağlanacak ve alıcıların alım gücü artacaktır. Bu gelişmeler, konut piyasasını canlandırarak ve daha fazla insanın ev sahibi olma hayalini gerçeğe dönüştürecektir. İkinci olarak, faiz oranlarının düşmesi, konut kredilerini daha cazip hâle getirerek alıcılara ödeme kolaylığı sağlayacaktır. Daha düşük faiz oranlarıyla birlikte konut kredisi maliyetleri azalacak, bu da bireyleri konut almaya teşvik edecektir. Her iki senaryo da, konut piyasasında canlanmaya ve fiyatların yükselmesine katkıda bulunabilir; ancak, piyasa koşulları ve makroekonomik dengeler, bu süreçlerin nasıl gelişeceğini belirleyecektir.
Bazı ülkelerdeki gayrimenkul alıcıları konut piyasasına girmek için yeni yöntemler kullanmaya başladı. Kısa bir süre önce Türkiye’de de atılan bir adım olarak “müşterek mülkiyet” modeli hakkında neler düşünüyorsunuz? Müşterek mülkiyet modelinin alıcılara uzun ve kısa vadede getirisi ne olur? Sizce bu, sürdürülebilir bir seçenek mi?
Müşterek mülkiyet modeli, bir mülkün birden fazla kişi tarafından sahiplenilmesini sağlayan bir sistemdir. Bu modelde, bir konut veya mülk, çeşitli gruplar arasında paylara bölünür ve mülkün belirli bir yüzdesine sahip olur. Son yıllarda bu model dünya çapında popüler hâle geldi ve Türkiye’de de uygulanmaya başladığını görüyoruz. Özellikle konut fiyatlarının yüksek olduğu büyük şehirlerde, konuta erişimi kolaylaştırabilecek bir çözüm olabileceğini düşünüyorum. Konut fiyatlarının artması tam mülkiyetle ev sahibi olmayı zorlaştırırken, müşterek mülkiyet modeli daha düşük sermayeyle konut piyasasına girmeyi mümkün kılıyor. Bu modelde, gayrimenkul birçok yatırımcı arasında paylaşıldığı için maliyet ve riskler paylaşılıyor, isteyenlerin devir hakkını kullanarak sistemden kolayca çıkmasına imkân tanıyor; ancak, mülk yönetimi ve ortaklar arasındaki uyum gibi zorluklar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu noktada sürdürülebilirlik, modelin nasıl organize edildiğine ve taraflar arasındaki iş birliğine bağlıdır.
İnşaat sektöründe Türkiye’nin yurt dışındaki proje büyüklüğünün 2030 yılında 70 milyar dolara ulaşması hedefleniyor. Bunun gerçekleşmesinin önünde hangi engeller var ve nasıl bir yol izleniyor?
Türkiye’nin inşaat sektöründe yurt dışındaki proje büyüklüğünü 2030 yılında 70 milyar dolara çıkarmayı hedeflemesi, sektörümüz açısından büyük bir potansiyelin ve fırsatların varlığına işaret ediyor. Tabii ki, bu hedeflere ulaşma yolunda bazı zorluklarla karşılaşılabilir, ancak hükûmetimizin izlediği politikalar sayesinde bu engelleri aşmanın mümkün olacağını düşünüyorum. Türkiye ekonomisinin büyümesi ve sürdürülebilirliğini sağlamak adına hükümetimiz, son yıllarda önemli ekonomik reformlar gerçekleştirdi. Kur dalgalanmaları ve enflasyonla mücadelede atılan adımlar sayesinde inşaat sektörünün finansal zorluklarının aşılması ve projelerin devamlılığı sağlanacaktır. Ayrıca Türkiye dışında projeler geliştiren firmalar, her ülkenin farklı yasal düzenlemelerine ve bürokratik engellerine uyum sağlamak zorunda. Bu da zaman ve maliyet açısından büyük bir yük getirebiliyor; ancak, yurt dışında proje geliştiren inşaat firmalarına yönelik ciddi teşvikler sağlanıyor. Özellikle vergi avantajları, ihracat teşvikleri ve finansal destekler, Türk müteahhitlerinin uluslararası pazarlarda daha rekabetçi olmalarına olanak tanıyor.