Karakter Stilin DNA’sıdır Sehal Abbasoğlu

karakter-stilin-dna’sidir-sehal-abbasoglu

Kombinleriyle dikkatleri üzerine çeken Stil ve İmaj Danışmanı Sehal Abbasoğlu, kişilerin aura ve karakter analizini yaparak danışmanlık veriyor. Abbasoğlu, gardırop hazırlarken yapılan yanlışları ve dikkat edilmesi gereken noktaları MAG Okurlarıyla paylaşıyor.

Sosyal medyada yaptığınız paylaşımlar oldukça beğeni topluyor. Stil danışmanı olmaya nasıl karar verdiniz?

Ben aslında gazeteci kökenliyim ve kariyerime medya sektöründe başladım. Uzun süre haber spikerliği,  program sunuculuğu yaptım; fakat zamanla modaya olan ilgim kariyer yolumu önemli ölçüde değiştirdi. Sil baştan başlamaya karar vererek İstanbul Moda Akademisine yöneldim. Stil Danışmanlığı ve İmaj Yönetimi alanında uzmanlaşmak üzere eğitimler aldım. Şu an profesyonel olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.

Danışanlarınızla ilk tanışmanızda onların stil ve imaj ihtiyaçlarını nasıl belirliyorsunuz?

Burada uzun soluklu bir süreçten bahsetmek mümkün. Ben “essence” (aura) ve karakter odaklı çalışıyorum. Dolayısıyla danışanlarımla sürece başladığımda ilk olarak essence ve karakter analizi yapıyorum. Analiz sonunda bir stil profili oluşturuyorum. Bu aşamayı mevsimsel renk ve vücut analizi çalışmalarımız takip ediyor. Vücut çalışırken Kibbe sistemini esas alıyorum. Herkesin vücudunun sahip olduğu bir enerji var. Vücudun istediği kesim, kumaş, doku ve desenleri ona verdiğimizde bu enerji güçleniyor. Amacımız; hiçbir zaman, kusur zannedilen bölgeleri kamufle etmek değil, farkında olmadığımız avantajlı alanı vurgulamak. Yine bu aşamada doğru renkler içerisinde daha dinamik göründüğümüz için cilt alt tonu, saç ve göz rengi baz alınarak en uygun renk paletini belirliyoruz. Akabinde sürece gardırop detoksu ile devam ediyoruz. Gardıropta yer alan kıyafetlerin yanı sıra ayakkabı, çanta, aksesuar olmak üzere A’dan Z’ye her parçayı değerlendiriyorum. Oluşturduğumuz stile ait doneleri göz önünde bulundurarak, sıfatlarımızı karşılamayan, vücudumuzu desteklemeyen ürünler ile vedalaşıyoruz. Bizi yansıtan parçalarla yola devam ederken, kombinlenemeyen tüm parçaları da kombinliyoruz. Kişi böylece “Her gün ne giyeceğim?” sorununu da çözmüş oluyor. Sürecin son ayağı ise eğer ihtiyaç varsa alışveriş seansı oluyor.

Stil ve imaj danışmanlığı sürecinde en çok karşılaştığınız ortak sorunlar nelerdir? Nasıl çözümler üretiyorsunuz?

Stil danışmanlığının hâlâ çok anlaşılmış bir kavram olduğunu düşünmüyorum. O yüzden çalışma metodu ve sürece yönelik çok fazla kafa karışıklığı olan bir konu. Bu bağlamda karşılaştığım en büyük sorun ise yanılgı. Genellikle kişiler “Sizin tarzınızı çok beğeniyorum, ben de bu tarz giyinmek istiyorum.” şeklinde geliyor. Dolayısıyla danışmanlıktan beklentisi benim gardırobum gibi bir gardırop yaratmam yönünde oluyor; fakat stilimiz bizim sessiz sesimiz. Her ne giymiş olursa olsun üzerindekiler kişinin kendisini yansıtmıyorsa yalnızca bir kostüm olacaktır. Bir süre sonra kendisine ait olmayan bir gardırobu taşımakta zorlanacaktır. O yüzden karakter ve essence çalışıyorum. Hepimizin parmak izi gibi stili de biricik ve özeldir. Kendine aittir. Seçtiğimiz her renk, giydiğimiz her parça ile karşı tarafa farkında olmadan kendimize dair bir mesaj veriyoruz. Dolayısıyla doğru mesajlar içeren bir stil ile ilk izlenimler güçlenirken aynı zamanda olumlu bir imaj yaratılmış oluyor. Sık karşılaştığım diğer konu ise gardırop dolu olmasına rağmen “Giyecek hiçbir şeyim yok!” sorunu… Bu tamamen bilinçsizce yapılan alışverişten kaynaklanıyor. Aldığı parçalar bir araya geldiğinde kişi kombinlemekte zorlanıyor. Gardırop detoksu esnasında bu problemi, birden fazla kombin çıkararak çözüyoruz.  Böylece sürecin sonunda kişi hem bütçeden hem de zamandan tasarruf sağlamış oluyor.

Modanın değişen trendleriyle uyum sağlamak mı yoksa kişisel stilin sürekliliği mi önemli? Bu iki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Coco Chanel’in dediği gibi moda geçer, stil kalır. Moda sürekli değişen, devinimi olan bir yapı. Stil ise baki olandır, modanın geçici trendlerine karşı dayanaklıdır. Kişi “trendy” görünmek isteyebilir. Bu durumda stiline, vücuduna uygun trend parçaları gardırobuna entegre edebilir; fakat burada tercih edilen parçanın zamansız olup olmayacağı gözetilmelidir.

Sosyal medya ve dijital platformların stil danışmanlığı üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sosyal medyanın stil trendleri ve müşteri beklentileri üzerindeki rolü nedir?

Dijital platformlar aracılığıyla daha geniş bir kitleye ulaşmış oluyoruz. Hızlı geri bildirimler alabiliyoruz. Güçlü bir sosyal medya varlığı, uzmanlığınızı sergilemeye olanak tanıdığı için görünürlüğünüzü arttırıyor. Güven oluşumu sağlıyor. Aynı zamanda etkili özgün içerikler, danışmanların kişisel marka imajlarını da güçlendiriyor. Bunun yanında bu platformlar trendlerin belirlenmesinde aktif rol oynuyor. Dolayısıyla moda endüstrisinin dinamik yapısını da destekliyor. Ünlü bir isim ya da influencer’ın giydiği kıyafetler, paylaştıkları stiller hızla viral olup trendleşebiliyor. Bu durum beraberinde tüketimi besleyen bir kaynağa dönüşüyor. Trend olan her parçaya ulaşma arzusu gereksiz alışverişlere sevk ederken kısır bir döngüye giriyorsunuz. Dolabınız birbirinden bağımsız bir sürü parçayla doluyor. Bize gelen kişiler, bu akıma kapılıp sonrasında bunun böyle gitmeyeceğine  karar verenler, çünkü maddi olarak bunun sürekliliğini sağlamak çok zor. Kendinize ait olan stili bulduğunuz anda bu tuzağa düşmüyorsunuz.

Kişisel stil yaratımında renklerin ve dokuların rolü nedir?

Her renk, doku, desenin verdiği bir mesaj var. Örneğin kırmızı; tutku, cesaret ve gücü ifade eder. Bunu  kullandığınız oran önemli. Çok büyük, geniş bir alanda mı yoksa küçük bir alanda leke olarak mı kullanmalıyız? Sizin hangi mesajı ne ölçüde vermek istediğinize bağlı bu, çünkü kapladığı alan bunu etkileyecektir. Ben danışmanlıklarımda mevsimsel renk analizi çalışması yapıyorum. Herkesin ait olduğu bir renk paleti var. Bu palette yer alan renkleri tercih ettiğimizde görünümümüz güçlenecektir. Bazı renklerin içinde yorgun ve solgun göründüğümüzü fark ederiz. O renk tonu bizim için yanlış demektir. Bazen danışanlarım “Bana şu renk hiç yakışmıyor, o yüzden giymiyorum.” diyor. Ben de diyorum ki yakışmayan renk yoktur, o rengin tonu vardır. Dokular da tıpkı renkler gibi mesajlar içerir. Dolayısıyla doku tercih ederken stile ait doneler özelinde vücudun ne istediğine bakıyorum. Sert formunu koruyan dokular mı tercih etmeliyiz yoksa akışkan pürüzsüz dokular mı? İkisinin içerdiği mesaj, yansıttığı enerji aynı olmayacaktır. Bu noktada essence ve Kibbe analizlerimi devreye alıyorum. Amacımıza, vücudumuza hizmet eden dokulara yöneliyoruz.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir