Her doğruyu bildiğini düşünen, yakın çevresine hayatı adeta zindan eden ama bunları kendi doğruları için yapan kontrol takıntılı kişiler, sınırları belirlenip, çevresindekilerin doğru yönlendirmesiyle bu sorunla mücadele edebiliyor.
Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal
Bazı insanlar, etrafındaki kişilerin, özellikle de yakın çevresindeki bireylerin hayatına ve tercihlerine fazlaca müdahale ediyor hatta hatalarına aşırı tepki verebiliyor. Çoğumuzun kontrol takıntısı olarak da bildiği bu durum, obsesif kişilik bozukluğu olarak tanımlanıyor. Tanısal özelliklerinin benzer şekilde tanımlandığına dikkat çeken Psikiyatri Uzmanı Dr. Tuba Erdoğan, “Bu kişilik bozukluğunun görüldüğü kişiler; aşırı düzen, titizlik, kusursuz olma, kuralcılık, inatçılık ve tüm bunlara aşırı katı tutum sergiliyor. Başkalarının da inandığı bu katı kurallara tam olarak uymasını bekliyor. Uymadıklarını gördüklerinde de tavrı hoşgörüsüzlük oluyor.
Bu gruptaki kişilerin diğer özellikleri ise kararsızlık, iş ve sorumluluklar konusunda aşırı hırs ile düşkünlük, ahlaki değerlerde aşırı katılık, cimrilik, biriktiricilik, aşırı mantıksallık, evhamlı-kaygılı olma durumları olarak sıralanıyor. Ancak bu sayılan özelliklerin, kişinin çocukluk ya da ergenlikten beri süregelmesi, toplum içinde, iş veya sosyal yaşamında şiddetli sıkıntılara yol açması gerektiğinin de bilinmesi gerekiyor” diyor. Dr. Erdoğan, kontrol takıntısı hakkında sorularımızı yanıtladı.
Kontrol takıntısının temelinde ne yatıyor?
Burada da diğer kişilik bozukluklarında olduğu gibi genetik, nörobiyolojik, çevresel ve gelişimsel etmenler rol alıyor. Ailesel özellikler ve yetiştirilme tarzı da burada dikkat çekiyor. Dolayısıyla takıntılı davranışlar sergileyen insanların çocuklarının da benzer özellikler gösterdiğine rastlamak mümkün. Çocuklarından beklentileri yüksek olan, eleştirel bir dille iletişim kuran ve hatalara tahammülü olmayan ebeveynler, çocuklarına da bunun doğru olduğunu öğreteceğinden, ilerleyen dönemlerde çocuklarının da dış dünyayla bu patern ile ilişki kurması olası oluyor.
Kişinin karşısındakine güvenmemesi, her şeyin doğrusunu kendinin yaptığını düşünmesi bu sorunun ortaya çıkmasında ne denli etkili?
Bu kişilik bozukluğunun temel düşünce yapısı, mükemmeliyetçilik ve karşısındaki kişiler için doğru olanı bildiğini düşünme olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla burada kişi; karşısındakini, kendince iyi niyetiyle düşündüğünü ve onun için en doğru, en iyi, en hatasız olanı istediğini düşünerek bu durumu karşısındakine dayatıyor. Bunu da sorgulamadan uygulamasını bekliyor. Burada kişi, karşısındakinin karar ve tercihlerine güvenemiyor ve en doğrusunu kendisinin bilip uyguladığını düşünüyor. Ancak kişinin hatalar ile öğrenip gelişebildiğinin unutulmaması büyük önem taşıyor. Çocukluk döneminden itibaren ebeveynlere önerilen de hata yapıldığında çocuğu ürkütmeden neden-sonuç ilişkisi kurmasının öğretilmesi oluyor.
Bu sorunun düzeyleri var mı?
Diğer tüm kişilik bozukluklarında olduğu gibi, burada da bahsedilen belirtiler bozukluk düzeyinde olabileceği gibi, kişilik özellikleri olarak da ortaya çıkabiliyor. Bu durumun düzeyi ise bir yelpaze şeklinde bulunabiliyor. Buradaki önemli nokta ise şiddet ve işlevselliğin durumu oluyor.
Ailemizde, yakın çevremizde ya da iş ortamımızda kontrol takıntılı biri olduğunu gösteren belirtileri nasıl anlayabiliriz?
Bu kişilik bozukluğu olan kişiler; diğer insanların sınırlarını zorladığından,
genellikle çeşitli çatışmalarla kendini gösteriyor. Eşinin kendi kararlarını almasına engel olan, kısıtlayan bireyler veya çocuğunun ilgi, zevk ve becerilerini kendi doğruları doğrultusunda yönlendiren, iş yaşamında sürekli denetleyen, karşısındakinin duygu ve davranışlarına empati kurup, anlayış gösteremeyen bireyler olarak karşımıza çıkıyor. Ufak bir hata veya ahlaki değerlerine ters düşen bir davranışta ise buna abartılı tepkiler, bazen de öfke nöbetleriyle karşılık verebiliyor.
Çatışmak, bu duygudurumun daha da artmasına yol açar mı?
Bu kişiler genellikle kendi yaptıkları davranışların ve tepkilerin olağan olduğunu savunduğundan, çatışmak veya tartışmaya girmek bu sorunu çözemeyeceği gibi, daha da içinden çıkılmaz hale gelmesine sebep olabiliyor. Empati, tek taraflı olmaması gereken bir duygu halidir. Nasıl ki obsesif kişilik bozukluğu olan bireylerin ilişki kurduğu insanları anlaması gerektiğini düşünüyorsak, benzer şekilde onların da içten içe oluşturdukları olumsuz tema ve düşünceleri anlamak, bu durumu çözebilmenin ve ilişkinin sağlıklı devam etmesinin yolu olabiliyor.
Kontrol takıntısı, kişinin yaşamını nasıl etkiliyor?
Kişi, bu durumun sonuçlarını algılayıp karşı tarafa hissettirdiklerinin empatisini sağlayamayacağından, kendini mağdur, çaresiz, sevilmeyen ve istenmeyen biri gibi hissedebiliyor. Bunlara ek olarak anksiyete ve depresyon bozuklukları da yaşanabiliyor. Sürekli sevdikleri için çabaladığı, onların iyiliğini düşündüğü halde nasıl bu duruma gelindiği noktasında haksızlığa uğramış hissedebileceği gibi, sevdiklerine bir şey olacağı kaygısıyla da onları koruduğuna inanabiliyor.