Uzun yıllar boyu kanser ve kanser cerrahisiyle ilgilenen ve kendi kliniğinde tüm genel cerrahi operasyonlarını gerçekleştiren Prof. Dr. Hakan Mersin, pandemi döneminde aksatılan rutin kontrollere dikkat çekerek, meme ve tiroit kanserine ilişkin merak edilenleri yanıtlıyor…
Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?
Tıp eğitimimi 1984-1991 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde, uzmanlık eğitimimi de 1991-1997 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda tamamladım. 1998-2019 yılları arasında Türkiye’nin en önemli kanser referans hastanelerinden biri olan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalıştım. Meme ve tiroit kanserleri başta olmak üzere kanser cerrahisinin en yoğun yapıldığı bu merkezde cerrahi onkoloji yan dal eğitimimi tamamladım. Akademik çalışmalarıma devam ederek doçent ve profesör unvanlarını aldım. Meslekte otuzuncu yılımı tamamladıktan sonra eylül 2021’de emekli oldum. Şu anda çalışmalarıma Ümitköy Ankara’da açtığım kendi muayenehanemde devam ediyorum. Tüm genel cerrahi ameliyatlarını yapmakla birlikte özellikle meme, tiroit, deri kanserleri olmak üzere kanser, obezite ve fıtık cerrahisi ile ilgileniyorum.
Kanser taramalarının önemi nedir? Covid dönemi boyunca rutin taramaların gerçekleştirilmemesi veya erteleniyor olması konusunda neler söylemek istersiniz?
Bilindiği gibi kanser, günümüzde önemli halk sağlığı sorunlarından biri olup, en sık ölüme neden olan hastalıklar arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer almaktadır. Kanser taramaları, kanserle mücadelede en etkili yöntemdir, çünkü kanser ne kadar erken dönemde yakalanırsa o kadar etkin şekilde tedavi edilebilmektedir. Özellikle taramanın etkili şekilde uygulanabildiği meme, rahim ağzı, kalın bağırsak ve prostat gibi kanserler için en akılcı yaklaşım, düzenli olarak taramaların yapılmasıdır. Ne yazık ki, pandemi sürecinde hem bizim ülkemizde hem dünyada insanlar, haklı olarak hastanelere gitmeye çekindiler. Çok zorunlu olmadıkça sağlık kontrollerini ve taramalarını ertelediler. Bulaş riski nedeniyle bazı olası hastalık belirtilerini bile göz ardı edip mümkün olduğunca hastaneye gitmediler. Bu nedenle önümüzdeki zaman diliminde kanser vakalarında hem sayıca artış olmasını hem de gecikmiş olgularla karşılaşma olasılığının artacağını düşünüyorum. Bu da hepimiz için ciddi bir sağlık riski yaratıyor. Artık salgının etkisinin azaldığı, normalleşmeye başladığımız bugünlerde ertelediğimiz sağlık kontrollerimizi ve taramalarımızı yaptırmanın, doktorumuzu ziyaret etmenin tam zamanı. Tabii ki, önlemlerimizi alarak, çok kalabalık ortamlara girmeden, riski en aza indirecek şekilde, en uygun yöntemle, kontrol ve taramalarımızı daha fazla geciktirmeden yaptırmalıyız.
Etkili tarama yapılabilecek kanserlerden birinin meme kanseri olduğunu belirttiniz. Kadınlarda çok görülen meme kanserinin tarama ve tanısı nasıl gerçekleşir? Kadınlara erken tanı ve önleme konusunda ne tür önerilerde bulunuyorsunuz?
Meme kanserini, kesin tedavinin sağlanabileceği erken evrede yakalayabilmek için tüm kadınların, yirmi yaşından başlayarak ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi yapmasını ve iki yılda bir kez meme cerrahına muayene olmasını öneriyoruz. Kırk yaşın üzerindeki kadınların ise ayda bir kendi kendine meme muayenesi ile birlikte yılda bir kez mamografi ve meme cerrahına muayene olmasını tavsiye ediyoruz. Herhangi bir meme hastalığı belirtisi olmayan kadınlarda belli aralıklarla yapılan mamografilere tarama mamografisi denir. Sağlıklı kadınların taranması ile olası meme kanserini, belirti vermeden erken dönemde saptamak amaçlanır. Düzenli tarama ve kontroller ile meme kanserini erken dönemde yakalamak ve kesin olarak tedavi etmek mümkün olabilmektedir. Ailesinde genç yaşlarda veya birden fazla meme kanseri bulunan kadınlara ayrıca genetik mutasyon araştırmaları da yapabiliyoruz. BRCA1 veya BRCA2 gen mutasyonu saptanan kadınlarda, güçlü aile öyküsü olan kadınlarda, meme kanseri açısından yüksek risk taşıyan meme hastalığı veya bir memede tedavi edilmiş kanseri olan kadınlarda karşı memeyi korumak üzere önleyici plastik cerrahiler de uygulayabiliyoruz.
Covid geçirenlerde geç dönemde de bazı etkilerin görülebildiğini biliyoruz. Bu kişilerin hastalığı geçirdikten sonra da dikkat etmesi gereken durumlar nelerdir veya yaptırması gereken kontroller var mı?
Covid pek çok organı etkileyebilen ve hastalığı geçirdikten sonra da uzun süreli olarak yakınmalara neden olabilen bir hastalık. “Uzun Covid” veya “post Covid sendromu” olarak adlandırılan bu tabloda yorgunluk, nefes darlığı, öksürük, eklem-kas ağrıları, dikkat eksikliği, hafıza, uyku ve konsantrasyon sorunları, anksiyete, depresyon, baş ağrısı, terleme, ateş ve çarpıntı gibi belirti ve bulgulara rastlanabiliyor.
Bununla ilgili olarak ben kendi branşımla ilgili bir konunun üzerinde durmak isterim. Uzun Covid tablosunda görülen yakınmaların bir nedeni de Covid enfeksiyonu sonrası görülebilen tiroit hastalığı olabilir. Daha önce tiroit hastalığı öyküsü olmayan ama Covid geçiren kişilerde bir süre sonra tiroit fonksiyonlarında bozulmalar görülebiliyor. Bu nedenle Covid sonrası bu tip sorun yaşayan kişilerin Covid’in tetiklediği tiroit hastalığı açısından da değerlendirilmesi uygun olacaktır, çünkü son çalışmalar gösteriyor ki, öncesinde tiroit hastalığı bulunmayan kişilerde bile Covid, “tiroidit” denilen bir hastalığı tetikleyebiliyor ve tiroit fonksiyonlarını değiştirebiliyor.
Tiroit nodülü olanlar hastalar için de özel bir durum söz konusu mu? Bu süreçte tiroit nodüllerinin kanserleşmesi mümkün mü? Tiroit kanseri gelişmesi için risk faktörleri nelerdir?
Covid enfeksiyonunu tiroit bezinde tümör gelişimi ile ilişkilendiren bir kanıt henüz yok. Tiroit nodülü oldukça yaygın görülen bir hastalıktır. Toplumda altmış yaşına gelen insanların yaklaşık yarısında, muayene veya görüntüleme yoluyla bir tiroit nodülü saptanmaktadır. Covid enfeksiyonundan bağımsız olarak tiroit nodüllerinin sadece %5-15’i kanser içerir veya kansere dönüşebilir. Kanser riski taşıyan tiroit nodüllerinin, diğer iyi huylu nodüllerden ayırt edilmesi gereklidir. Bu ayrımın yapılmasında ultrasonografi ve nodülden ince iğne aspirasyon biyopsisi çok faydalıdır. Bu nedenle tiroit nodülü olan kişilerin mutlaka muayene olması ve bu tetkikleri yaptırarak nodüllerini düzenli olarak takip ettirmeleri gerekir. Bunu henüz yaptırmayanların ya da pandemi sürecinde kontrollerini aksatanların bir an önce bir hekime başvurmaları uygun olacaktır. Tiroit kanserleri, geçmişte yüksek dozda radyasyona maruz kalma öyküsü olan kişilerde, ailesinde tiroit kanseri bulunan kişilerde ve kırk yaşından büyük kişilerde daha sık görülür. Bu risk faktörlerine sahip olanların tiroit kanseri açısından değerlendirilmesi gerekir, özellikle de bu kişilerde mevcut nodüllerin daha detaylı araştırılması zorunludur. Tiroit nodüllerinin bazı durumlarda cerrahi olarak tedavi edilmesi gerekebilir. Tiroit nodülünde kanserli hücre saptanması, hatta kanser şüphesinin bulunması bile ameliyat gerektirir. Ayrıca nodülün takibi esnasında hızlı büyümesi, büyümeye bağlı ses kısıklığı, yutma güçlüğü ve kozmetik sorunlara neden olması, tiroit fonksiyonlarında artışa yol açması durumunda cerrahi tedavi gerekebilmektedir.
Son olarak, uzun yıllardır kanser ve kanser cerrahisi ile ilgilenen bir hekim olarak okuyucularımıza önerileriniz neler?
Günümüzde pek çok kanser türü başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir ancak, kanserle mücadele etmek için kanser olmayı beklemek doğru bir strateji değildir. Kanseri çok erken aşamada, hatta belki de daha kanser gelişmeden, riskleri veya öncü lezyonları belirleyip ortadan kaldırmaya yönelik proaktif bakış açısı çok daha etkili olmaktadır. Bunun için de risk analizi ve etkili tarama stratejisini belirlemek üzere herkesi hekimlerine başvurmaya davet ediyorum. Ayrıca tüm okurlarınıza sağlıklı güzel günler diliyorum.