Peş peşe iki hamilelik dolayısıyla aldığı kiloları sadece vermekle kalmamış Pelin Karahan. Sporu, sağlıklı beslenmeyi bir alışkanlık haline getirip örnek olacak fiziğe de kavuşmuş. Setlere de harika bir geri dönüş yapan Pelin Karahan, evli, çocuklu, mutlu ve gururlu…
Röportaj: Deran Çetinsaraç
Fotoğraf: Murat Sargın
Styling: Tülin Demir
Makyaj: Yasin Şefik
Saç: Erdem Gül
Fotoğraf asistanı: Zehra Sargın
‘Mekan için Reset Sports Club’a teşekkür ederiz.’
Toplumumuzda kadınlara karşı hep bir baskı var; yapamaz, edemez, başaramaz. Hele de belli bir yaşa geldiysen, iki de çocuk doğurduysan kadının yapabilecekleri iyice küçümseniyor… Güzel oyuncu Pelin Karahan, böyle düşünenlere o tatlı gülümsemesini atıyor ve bir kadın isterse neleri başarabileceğini herkese gösteriyor. Pelin’in harika fotoğraflarına bakarken, bunu nasıl başardığını öğrenmek ve ilham almak istiyorsanız, bu keyifli röportajı mutlaka okuyun.
İki çocuk ve sonrasında harika bir şekilde forma girmişsin. Bence müthiş bir başarı hikayesi; bu hikayeyi bizimle paylaşabilir misin?
PELİN KARAHAN: KETOJENİK BESLENMEYE GEÇTİM *
Öncelikle minyon yapılı bir kadınım ve iki çocuk doğurdum. İki çocuğum dünyaya yakın zamanlarda geldi ve her iki hamileliğimde de fazla kilo aldım. Artık yaşın da etkisiyle kiloların gitmeme ve yediğinin yaraması durumları gerçekleşti. Bunu bütün kadınlar bilir zaten… Ekran önünde iş yaptığımız için televizyon bizi olduğumuzdan daha da kilolu gösteriyor. Yuvarlak hatlı bir kadın olduğum için aslında bu da benim için bir dezavantaj. Her zaman spor yapıyordum ama sporun tek başına yeterli olmayacağını fark ettim. Diyet yapmaktan ziyade, ne yediğinin bilincinde olmanın daha önemli olduğunu anladım. Yemeğe çok düşkün bir insanım ve önceleri yediklerimin sağlıklı olup olmadığına dikkat etmiyordum. Sadece keyif aldığım yemekleri yiyordum; bunların da çoğu karbonhidrat ve şeker ağırlıklıydı. Hem zayıflamak, hem forma girmek, hem güçlü olmak, biraz da beslenme tarzını değiştirmek için başka bir yola girdim. Bu yola yazın ortası gibi başladım; ekran önü zamanı geldiğinde hazır olmuştum. İstanbul’a dönünce diyetisyenim ile birlikte ketojenik beslenmeye de geçtim. Ketojenik ile birlikte kilo verişim hızlandı. 1,5 aylık sürenin sonunda 8 kilo vermiş oldum. 57 iken 49 kiloya düştüm. Bununla birlikte yoğun bir antrenman temposuna da girdim.
PELİN KARAHAN: KETOJENİK BESLENMEYE, ARALIKLI ORUCU DA EKLEDİM
Beslenme ve antrenman sana yağ kaybı ve kas kazanımı getirmiştir, değil mi?
Aynen; ölçümlerinde hep ona baktık. Yağ oranım azaldı, kas kütlem arttı. Bu arada ketojenik beslenme programıma, iki öğün ve bir ara öğün sistemini yani 16 saat aralıklı orucu da ekledim. Aslında bu biraz insanın kendini tanıması ile alakalı. Üç öğün beslenmek kesinlikle bana fazla geliyordu.
Buna ketofasting deniliyor…
Doğru. İlk üç gün kendimi çok halsiz hissettim. Sonuçta beslenmemden şeker ve karbonhidratı çıkartmıştım. Bir de üstüne ağır antrenmana devam edince başta elim ayağım kesildi. Diyetisyenim Zeynep Orman, biraz daha sabretmemi tembihledi. Hatta daha enerjik hissedeceğimin garantisini verdi. Gerçekten de dördüncü gün bir anda enerjim arttı, yemeklerden sonra üzerime çöken uyku hali kayboldu. Çekimlerde çabuk yorulmamaya başladım. Laktozu da çıkarttım hayatımdan. Badem ve Hindistan cevizi sütü kullanıyorum sadece. Yaşadığım şişkinlikten kurtulmuş oldum.
BU SIRADA ANTRENMANLARIN NE YOĞUNLUKTAYDI?
Haftanın beş günü antrenman yapıyorum. Kıbrıs’ta sette bile olsam oradaki spor salonuna gidiyorum. Herhangi bir salona gidemezsem de en azından sabahları yürüyüşümü yapıyorum. Kıbrıs’tan İstanbul’a dönerken uçağımın saati belli olur olmaz spor eğitmenimden hemen randevu alıyorum. Bu bir disiplin… Yazın da hiç bırakmadım; hem fonksiyonel antrenman hem kickboks yaparak devam ettim. Kardiyo, ağırlık çalışmalarıyla sadece zayıflamadım, daha kadınsı hatları koruyarak güçlü bir görüntüye kavuştum. İstediğim de buydu zaten. Sporu çok severek yapıyorum. Tabii ki hayatta bunlar biraz fedakarlık istiyor. Önceliğimi spora verince bu bir disiplin haline geldi.
SENİ GÖRÜNCE ”YAA İKİ ÇOCUKLA NASIL OLUYORMUŞ” DİYEBİLİRLER
Çok da güzel oluyor. Başka bir şeyin zamanını buna ayırıyorum ama asla çocuklarımın zamanından çalmıyorum. Kuaföre gidip daha fazla vakit geçirmiyorum, alışveriş merkezinde daha uzun saatler kalmıyorum; her işimi hızlıca hallediyorum. Sonuçta da mutlaka spora vakit ayırıyorum. Bu arada biraz sosyal medyada paylaşım yapınca kadınlar, özellikle anneler çok mutlu oldu. Pek çok yakın arkadaşım dahi arayıp, nasıl zayıflayabildiğimi sordu. Çocuk doğurmak kadın vücudunda deformasyon yaratıyor; iki çocuk daha da fazla demek. O yüzden şimdi hem mutlu hem gururluyum. Tabii bunu bir de sürdürülebilir kıldım, ki bence işin en önemli kısmı bu.
KAÇ KİLO ALMIŞTIN HAMİLELİKLERİNDE?
İlkinde 16 kilo aldım. Bir buçuk sene sonra tekrar hamile kaldığımda bu sefer 28 kilo aldım. Tartıda 88’leri gördüm; bu boya bu kadar kilo gerçekten çok fazla. Canım yanıyordu… Ayak numaram inanılmaz büyüdü. Tamam, o zaman için bunun böyle olması gerekiyormuş. Yine de belli bir yaşa da gelince bunun geri dönüşümü o kadar hızlı olmuyor. Şu an doğum yapan bir anne benim sistemime zaten geçemez. Ancak emzirmeyi bitirdiğinde, biraz da kendini toparladıktan sonra neden olmasın!
KİŞİSEL EĞİTMENLE Mİ ÇALIŞTIN BU SÜRE BOYUNCA?
Ozan Onuş ile sadece fonksiyonel antrenman çalışıyoruz. İçinde ağırlık olan antrenmanlar oluyor; karın, kol, sırt, bacak her yeri bir kombin olarak çalıştırıyoruz. Hatta hocalarım öyle bir disiplin oturttu ki yazın bildiğim hareketlerle kendim devam ettim. Hamit Özgün hoca ile de kickboks yapıyorum. Kickboks, iyi bir kardiyo olmasının yanı sıra vücutta neredeyse her bir kası çalıştırıyor. Aşırı keyif aldığım bir spor, zihin de çalışıyor. Ben galiba sert sporları seviyorum. Pilates veya yoga gibi sporlardan daha az keyif alıyorum; bu yapı meselesi. Hocalarıma da sorsanız, buraya gelen erkeklerin seviyesine çıkabilecek kadar çok çalıştım.
ÇOCUKLARININ SPORA İLGİSİ VAR MI? *
Ali Demir, futbolu seviyor ve futbol okuluna gidiyordu. Dediğim gibi yazın her gün kalkıp, çocuklarımı organize ettikten sonra çıkıp spora gidiyordum. “Gitme, bizi sen yedir” diye her sabah söylüyorlardı. Ben de “Hayır, annenin sporu var” diyordum. Böylece onları, sporun hayatımızda önemli bir yer tutması gerektiği konusunda bilinçlendirmiş oluyordum. Geçenlerde Ali Demir arabayla giderken “A bak anne, sen bu yolda spor yaparsın, yürürsün” dedi. Artık benim spor yaptığım o kadar işlemiş bilinçlerine… Spor bir alışkanlık ve bence ailede başlamalı. İnşallah onlara da geçer.
Konu itibarıyla zor bir dizide yer alıyorsun. Kıbrıs’ta Kanlı Noel adıyla gerçekleşen dram dolu bir süreci işliyorsunuz…
Dönem işi çektiğiniz için ayrı bir özen göstermek zorudasınız. Zor ve canlı bir dönem. Özellikle geçen sezon çok ağır şeyler yaşadık ve çektik. Psikolojik olarak bizi yordu tabii. Beni de çok üzdü, etkisinden çıkamadığım ve ağlamayı durduramadığım sahneler oldu. Senaryoyu okuduğum halde diziyi izlerken hüngür hüngür ağlamışlığım var. İlk sezon Bir Zamanlar Kıbrıs idi, şimdi Kıbrıs Zafere Doğru adıyla ikinci sezonu çekiyoruz. Şimdi karakterler daha güçlü ve daha oturmuş. Evet, bir savaş var ama bir zaferin başlangıcı gibi.
Senin canlandırdığın İnci Dereli ve ailesi de simgesi oluyor, değil mi?
Dereli Ailesi gerçek karakterler değil ama onlar gibi pek çok aile bu savaşın kahramanıydı. Tabii dizide canlandırılan tarihten gerçek karakterler de var. Acılar devam ediyor ama bir yandan savaşın sonunda zafer var. Oyuncu olarak da inanılmaz keyif alıyorum çünkü vatan, millet duygusunu çok hissettiren bir dizi. Oynarken ve izlerken tüylerimiz diken diken oluyor.
Dizi nerede çekiliyor?
Maraş’ta çekiyoruz. Savaşın bütün izleri olduğu gibi duruyor. Kırık dökük camlar, duvardaki izler, tüm acılar tüm yaşanmışlığıyla hala orada. Adı üstünde; Kapalı Maraş. Her şeylerini bırakıp kaçmışlar; mutfaktaki tava, dolaptaki ilaçları, küflenmiş, tozlanmış…
UZUN SÜRE SONRA SETLERE DÖNMEK NASIL BİR DUYGU?
Çok özlemişim. Zaten yaptığım işi ve çalışmayı çok seviyorum. Hep uzun soluklu projelerde yer almıştım. İki çocuğun arka arkaya olması beni ekrandan biraz uzak tuttu. Bence doğru zamanda geri döndüm. Çocuklarıma vakit ayırıp onları belli yaşa getirdim, şimdi yine onlarla zaman geçirip işimi de yapabiliyorum. Bazılarının çocuk olunca sanki oyunculuk yapılamazmış gibi bir bakış açısı oluyor. Neden?! Çocuk da yaparım, spor da, işimi de… Üstelik anne olunca insana her şeyi yapabilirim hissi daha çok geliyor. İnsanı dinç de tutuyor!
TEMİZ GIDA SENİN İÇİN NE KADAR ÖNEMLİ?
Market alışverişini olabildiğince kendim yapıyorum. Genellikle bağlı olduğum markaların dışına çıkmıyorum. Çocukların beslenmesine de olabildiğince dikkat ediyorum. Şimdi tam abur cubur zamanı, tabii ki canları çekiyor. Mesela sürülebilir çikolata istiyorlarsa bunun daha az katkı maddeli ve doğal olanını seçiyorum. Aslında her şeyin muadili var, sistemi oturttuğunuz zaman temiz beslenmek çok kolay. Setlerde saatlerimiz çok düzensiz, kötü beslendiğim çok oluyordu. Ama şimdi sete giderken mutlaka badem veya cevizim yanımda oluyor.
Hem sporun hem de beslenmenin karşılığını cildinde ve saçlarında gördün mü?
Diyetisyenimle de bunu konuştuk; beslenmem değişince hormonlarım değişti. Hormonlar değişince her şeyin etkileniyor. Saç konusunda şanslıyım; ne şekle soksan saçım girer. Yüzüm çok terlemez, makyajı akıtmaz. Asla makyajı temizlemeden yatmam. Hem saç hem de yüzümde bakım ürünlerini düzenli kullanırım. Arada hydrafacial gibi cilt bakımına gidiyorum.
Spa, masaj gibi bakımlar yaptırır mısın?
Çok seviyorum, mutlaka hamama giderim ve kese yaptırırım. Spor da işte yine beni çok mutlu eden bir şey. Hele güne sporla başlamak beni mutlu ve enerjik yapıyor. Spor yapamadığım gün gergin ve stresli hissediyorum.
Kendine bakmanın yollarından biri de düzenli uyku uyumak. Uykuyla aran nasıl?
Ben kesinlikle gündüz insanıyım. Güneşten aşırı enerji alıyorum. Gündüz saatleri beni çok besliyor. Erken kalkarım, erken yatarım. Sabah 6.30’da kalkıp, tüm gün koşturduğum için akşam 11’i zor görüyorum. Dolayısıyla erken yatınca uykumu da almış oluyorum.
Uzunca bir pandemi süreci geçirdik, geçiriyoruz. Senin için nasıldı bu süreç?
Arkadaşlarımla dışarıda gezmeyi çok seven biri olduğum için epey zorlandım. Ama uyum sağladık. Evde spor yapmayı sevmeyen bir insandım; bir süre sonra buna da uyum gösterdim. Çatı katına spor ekipmanını doldurup, her gün sporumu yaptım. Aslında bu beni bu süreçte dinç tuttu. Sonre ne yapabilirim diye düşündüm ve resim yapmaya devam ettim. Çatı katı hem spor salonum hem de resim atölyem oldu. Kendime alan ve vakit yarattım.
Sen de mutfakta denemediğin şeyler pişirdin mi?
Suşiyi çok seviyordum ama yapmamıştım. Evde onu da yaptım.
Evde çocuklar, eşin varken ketojenik beslenmek veya diyet yapmak zor muydu?
Eskiden beslenme tarzımın yanlış olmasının sebebi tam da bu. Çocuklar tabii ki karbonhidrat almalı. Onlar pilav, makarna seviyor. Evde onlara göre yemek yapıldığı zaman sen de onlara göre beslenebiliyorsun. İşte bunu hayatımdan çıkartmak zorunda olduğumu öğrendim. Kimse gibi beslenmek zorunda değilim, kimse de benim gibi beslenmek zorunda değil.
Pek çok kadın ayrı ayrı yemek pişirmemek için belki de kilosuna dikkat edemiyor…
Tabii canım! Diyelim Ali Demir kuru fasulye-pilav yiyor, hop ben de aynısından yiyorum. Bir bakmışım küçüğü tabağını bitirememiş, hop onu da mideye indiriyorsun. Şimdi ise onlar mantı yerken ben semizotlu salatamı yiyorum. İsteyince her şey oluyor. Bir şey yemezsem ondan geri kalırım düşüncesi vardı; bu düşünce kalıbını sildim. Diyelim evde baklava yapıldı. “Aaa, şimdi yaptık o kadar, yemezsem olmaz” düşüncesini değiştirdim. İşimde, evimde, hayatımda mutlu ve pozitifsem, mutluluğu yemekte aramıyorum artık. En büyük değişimim bu oldu bence.
Kendini biraz daha güvende hissettiğinde gitmek ve görmek istediğin bir yer var mı?
Aslında birkaç gündür Paris damarım tuttu. Her sene bir yerlere gidiyordum; farklı bir ülke görmek, farklı kültürleri tanımak hoşuma gidiyor. İlk fırsatta kesinlikle Paris’e gitmek istiyorum.