Uluslararası heykeltıraş sayın Kazım Karakaya, eserlerine özellikle bir isim vermiyor, çünkü görenlerin kendi boyutlarına, kendi iç dünyalarına göre her birinin farklı bir şey algılanmasını seviyor ve hatta bunun daha doğrusu olduğunu düşünüyor. Bebek sırtlarındaki ormanın içinde bulunan atölyesinde yeni yapılmış nefis taş eserler insanlarla buluşmayı bekliyor. Kendisini ilk kez, çok uzun yıllar önce “Contemporary” sergisindeki metalik bir heykeliyle fark etmiştim ve o zamandan beri ben de, eserlerine hayran pek çok insan gibi her sene özellikle Contemporary’de onu takipteyim. En son bu sene Haliç’te, suyun içine yerleştirilen bir kedi ve bence başka bir boyut varlığını anımsatan ikilisi gerçekten bir marka oldu. Öyle ki, İstanbul deyince ilk akla gelecek eserlerden artık onlar. Kazım Karakaya, Bozlu Art Project bünyesinde. Çekimlerimizi Bozlu Art Project’in muazzam güzellikteki Mongeri binasında yaptık. Kemer Country’e gidenler, orada da bir seri eserini görecekler. Ünü yurt dışında yaptığı sergiler ve satılan eserleriyle birlikte adeta bir insandan yüz insana yayılarak devam eden usta sanatçımızın heykele ilgisi çocuk yaşta Sümer, Asur ve Hitit heykelleriyle başlamış. İspanya, Dubai, Japonya ve İsveç’te pek çok sergileri olmuş. Kendisini yakın zamanda Contemporary’de yeni eserleriyle görebileceğiz; ve o en çok çocukların ilgisinden heyecan duyuyor.
Öncelikle sizi tanımak isterim. Çocukluğunuzdan, eğitiminizden bahsedelim lütfen.
Ankara’nın Elmadağ ilçesinde altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam ben doğmadan Almanya’ya gitmiş, geçirdiği iş kazası sonrası 1981 yılında hayatını kaybetti. Eğitim hayatım bu olaydan sonra sekteye uğradı, Ankara’nın çeşitli sanayilerinde kaynakçı, tornacı, elektrikçi olarak çıraklık yaptım. Türk-Alman Mesleki Eğitim Merkezi Elektrik bölümünde çıraklık eğitimi aldım, liseyi fark dersleri vererek dışarıdan bitirdim. 1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel bölümüne girdim. 1994-2005 yılları arasında heykeltıraş Mehmet Aksoy’un asistanlığını yaptım.
Sanatta neden heykeli seçtiniz? Bu çocukluk hayaliniz miydi? Resim, müzik vs. değil de heykele ilk nasıl karar verdiniz?
Heykel sanatına ilgim ilk olarak; on yedi ya da on sekiz yaşlarımda, Mezopotamya sanatı ile ilgili okuduğum bir kitap ve Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Sümer, Asur ve Hitit heykellerini görmem ile başladı. Uygarlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar etkisini hiç yitirmeden devam ettiren göstergelerdi bunlar. Katman katman oluşmuş zamanın ötesinde bir anı, bir bellek olarak karşımda duran bu heykeller bende heykel yapma duygusunu uyandırdı.
Hayallerinizi hangi materyallerden yapmayı tercih ediyorsunuz, neden?
Heykellerimde taş, demir, alüminyum, ahşap gibi, heykelin ana malzemelerini kullanmayı tercih ediyorum. Yapmış olduğum işlerin çıkış noktalarına göre malzeme tercihinde bulunuyorum. Her malzemenin işleniş biçimi, etkisi, bulunduğu mekân ile ilişkisi farklılık gösteriyor. Taşın kütle etkisi, demirin sertliği, alüminyumun ışığı yansıtması, ahşabın sıcaklığı beni kendisine çekiyor. Heykelin konulacağı mekândan ele aldığınız konuya kadar bunda rol oynuyor.
Nelerden ilham alırsınız? Özellikle başka bir boyutun varlığına benzettiğim eserlerinizde o beden şekli nereden, nasıl aklınıza geldi?
Her şeyden önce doğa beni kendisine çekiyor. Doğada var olan bütün canlılar, ürktüğümüz, sınırlar koyduğumuz, bize varlığımızı sorgulatan, içinden geldiğimiz doğa ve tabii ki buna eklemlediğimiz kültür… İnsanoğlu enteresan bir varlık; kendini gerçekleştirebilmek için sistemler ve buna bağlı olarak savunma mekanizmaları oluşturuyor. Süreç içerisinde bu savunma mekanizmaları onu öylesine kuşatıyor ki geriye sadece değişmiş, dönüşmüş bir varlık kalıyor.
Sizce dünyada ve Türkiye’de resim ve heykelin hangisine daha çok öncelik veriliyor ve tercih ediliyor? Bu konudaki kişisel gözlemleriniz nelerdir?
Heykel, antik dönemlerden bu yana yapısal olarak bir mekâna, alana ihtiyaç duyduğundan dolayı özellikle kamusal alanlarda, kurumsal binalarda, park ve bahçelerde yer alırken; resim iç mekânlarda daha çok yer alıyor.
Bugüne dek yurt içi ve yurt dışı hangi sergilere katıldınız?
İspanya, İsveç, Japonya, Dubai dâhil olmak üzere birçok kişisel, karma sergiye ve sempozyumlara katıldım.
Sizce bu sanat sonradan öğrenilebilir mi yoksa Michelangelo gibi doğuştan mı gelir?
Her insan potansiyel olarak doğuştan onlarca yetenek ile dünyaya gelir. Önemli olan bizim bu yeteneklerimizin ne kadarını keşfettiğimiz ve geliştirdiğimizdir. En nihayetinde sanat bir cüret işidir.
Eserlerinize kimler daha çok ilgi gösteriyor ve satın alıyor?
Şu ana kadar yurt içi ve yurt dışı birçok koleksiyona girdim. Beni en çok heyecanlandıran çocukların ilgisi.
Geleceğe ait plan ve projeleriniz nelerdir?
Heykel yapmaya devam.
Bu sanatı gelecek nesillere öğretmek ister misiniz? Eğer varsa, böyle çalışmalarınız nelerdir?
Ben kişisel olarak atölyemde çalışıp üretmeyi tercih eden bir insanım. Şu ana kadar eğitim verme konusunu hiç düşünmedim.